Koçluk ve Doğal Afetler Üzerine

Yeşim Çim 18 Görüntüleme Yorum ekle
6 Dak. Okuma

Bu ay Koçluk ve Yaklaşımlar yazıma ara veriyorum. Toplum olarak yaşadığımız deprem ile bakış açımızda bir farkındalık oluşturmayı seçiyorum.

Hayat bize deprem olmayacağının garantisini verdi mi?

Hayat bize adil olacağının garantisini verdi mi?

Hayat bize adaletli olacağının garantisini verdi mi?

Hayat bize sen her zaman mutlu olacaksının garantisini verdi mi?

Sevgili okuyucularım, öncelikle bu soruları kendinize sormanızı rica ediyorum. Belki şu an bana kızıyorsunuz bununla birlikte soruların cevabının evet olamayacağını şu an bunu okuyan hepimiz biliyoruz. Eğer bunlara verdiğiniz “Evet” cevabı ise gerçekçi olmayan beklentiler ile belki de hayatı kaçırıyor olduğunuzu söyleyebilirim. Nasıl mı?

İnsan kavramını bir yuvarlağın tam ortasında olduğunu imajine edip, düşünelim. İnsan engellerini bunun etrafına serpiştirelim. Peki nedir bunlar? Gerçekçi olmayan beklentiler daha sonra gelen hayal kırıklığı ve öfke ardından insan tembelliği ve üzerine gelen kaygı, pişmanlık derken ortaya çıkan inançsızlık ve şüphe kendini suçlama diye sürerken tekrar başa gerçekçi olmayan beklentilere dönen bir çember ve fark edip de kırılmayana kadar sürebilecek, bir döngü. Koçlukta en çok kullandığımız insan engelleri döngüsü tam olarak budur. Ve gördüğünüz gibi de ortadaki insan tam olarak sadece kendi içinde yani kendi kontrol alanında olanlardan sorumlu. Tüm bunları kendisi yaşıyor…

Kişisel olarak değil de doğal afetlerle ilgili bir yazı olduğu için şu soruyla akla uygunlaştırmak için devam edeceğim.

Deprem ülkesi olan bir ülkede, deprem olmayacağını düşünmek sizce gerçekçi olan bir beklenti mıdır? Yoksa gerçekçi olmayan bir beklenti mi?

Duyar gibiyim, tabi ki Yeşim Hanım peki bu gibi durumlarda ne yapalım yani beklentimiz olmasın mı? Beklentileriniz başkalarının üzerine olmasın dış etmenlere karşı olmasın diyebilirim. Söyle ki beklentiniz kendinizden olmalı. Örnekle açıklamaya çalışayım. Deprem olmayacağını düşündük ve ev alırken açıkçası bize dediler ki depreme uygun bir ev ve bizim sadece bunu duymamız beklentiyi karşıladı bununla birlikte diyelim bize bir rapor verdiler ve kendimiz her hangi bir ölçüm yaptırmayı başkasından beklediğimiz beklentiye de tamam bu ev sağlam dedik. Gerçek olan depremi yalnızca bir söze bağladık, inandık. İşte bu kontrol alanımıza sahip çıkmayıp başka birine kontrolü vermek. Gerçekçi olmayan bir beklenti ile aldık o evi, deprem olmayacakmış gibi. Sonra deprem oldu ve ev yıkıldı. Örneğimizdeki ev halkı kurtuldu. Ancak hayal kırıklığı ve ve büyük bir öfke geldi ardından. Çünkü evi aldığı kişiye inanmıştı. Evi aldığı kişiye karşı beklentisi gerçekçi çıkmadı. Sonra tabi ki bu durumlardan kaynaklı hiçbir şey yapamama durumu, yani hayattan bıkmışlık hali psikolojik rahatsızlıklar yaşanmaya başladı. Kaygılar hatta daha ciddi psikolojik rahatsızlıklar. O evi aldığı için pişmanlıklar. Sonra kendini suçlama evi alırken bir inceleme yapmadığı, tek suçlunun kendisi olduğunu ve Nasıl evi satan kişiye inandığını derken süre gelen bir çember. Kalemim döndüğü kadar anlatmaya çalıştım. Ta ki bu kişi böyle bir döngü yaşadıktan sonra buradan çıkacak mı bunu ancak kişinin kendi seçimi belirler. Başka bir senaryo üretelim. Bu kişi evi alırken aldığı kişiden rapor istedi ancak kendince araştırdı ve evine bir başka kurumdan deprem dayanıklılığı ölçümlemesi yaptırdı. Ev çok dayanıklı çıktı. Kendince yapabildiği kadarını da yapmış oldu. Kendi etki alanına sahip çıktı. Ancak evi yıkıldı. Şimdi siz düşünün sevgili okuyucularım. Kendini döveceği bir nokta kalıyor mu? Kendinden şüphesi yok, kendini suçlayacağı bir nokta yok, kendine hayal kırıklığı yok. Çünkü kendi etki alanındaki binasına kendince bir önlem aldığı bir raporu var. Yapacağı tek şey rapor veren kurumdan hakkını aramak olacaktır.

Aradaki farkı umuyorum ki anlatabildim. Bununla birlikte burada belirsizlik ile yaşama konusunu da anlatmalıyım. Yukarıda bir çok sorular sordum. Her birinin cevabı belirsizlik aslında. Yine deprem örneklerinde de evlerin yıkılması belirsizliği gibi. Raporlu da olsa yıkıldı raporsuz da olsa… Öncelikle aklımızla kendi etki alanımızda bize uygun her şeyi yapıyor olsak da hayat hep belirsizliktir. Hayatta tek gerçek ölümdür. Onunda ne zaman olacağı belirsizdir.

6 Şubat depremi tüm ülkemizde toplumsal bir travma yaşatmış üzerinden geçen 21 gün de de travma sonrası stres bozukluğu oluşmuştur Çok normal olarak insanız. Her birimiz ülkemizin 10 ilini kurtarmak gibi gerçekçi olmayan beklentilere de girmiş olup bu depremle birlikte ızdırap çektik. Çekiyoruz. Herkesi kurtarmak gerçekçi olmayan beklentidir. Burada söylemek istediğim tek başınıza bir birey olarak 10 ildeki herkesi kurtarmak diye belirtmeliyim!!! Ben İzmir’de yaşıyorum ve buradaki iletişimde olduğum çoğu kişi elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen suçluluk hisleriyle inanılmaz ızdıraplar çektiğini yaşadım ve gözlemledim ve hala da görüyorum. Elimizden gelen gerek fiziksel yardım, gerek maddesel yardım, gerekse manevi yardım yaptıysak, kendi etki alanımızd ki insanlara yardım edip bir nebzede olsa depremzedelere yardımcı olduysak işte bunlar gerçektir. Ve eminim ki elinizden geleni yaptınız. Bir kişi 10 ili kurtaramaz… Toplumsal olarak birlikteyiz bir tek dua bile etmiş olsak.

Olmuş bir şeyi değiştiremeyiz. Bununla birlikte önlem alabiliriz.

Son güçlü bir soru ile yazımı bitiriyorum.

Tam olarak bu felakettin size verdiği mesaj nedir??? Bundan sonra hayatınızda neler değişecek???

Depremde ölen herkese Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve tüm her şeyini kaybeden vatandaşlara yeni hayatlarında bu travmadan özgürleşme diliyorum.

Sizleri seviyorum.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Yeşim Çim
Bağlantılar:
Koç
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version