Özün Tuhaflığının Yansıması

Esmanur Atlı 17 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Zaman zaman üzülsek, kaybolmuş, pusulamızı kaybetmiş gibi hissetsek de bu durum bizim varmamız gereken gerçekler olduğu gerçeğini değiştirmez.

Konuştuklarımız, düşündüklerimiz ve yaptıklarımız deneme-yanılma yöntemleri gibi. Ruhumuza hitap eden düşüncelere sımsıkı tutunmak isteriz. Boşlukta kalıp kendimizi kaybedince tuhaftır ki kendimizi daha önce hiç benimseyemediğimizin farkına varırız. Çünkü kendisini bir kere gerçekten bulan onu bir daha kaybedemez. Mutlak doğrusunu bildiğiniz bir şeyi bir yanlışla değiştiremezsiniz. Kötü konuşmak mutlak doğruya nasıl ters düşüyorsa ve bizler bunu nasıl olduğunu anlayamadan yanlış olduğunu bildiğimiz halde yapıyorsak bunun nedeni mutlak doğruyu, ruhumuzun ve tüm benliğimizin özünü tam anlamıyla benimseyememiş olduğumuzdan kaynaklanır. Ne zamanki özümüzü benimser ve her açıdan bunu doğrulayacak şekilde yaşarsak her şey her anlamda iyiye gider. Yeter ki inançlı, samimi ve gayretli olalım. Kim ki kendi özünü gerçekten benimsemişse -o kişiyi tespit etmek günümüz şartlarında zor olsa da- onu anlamaya yeterli gelmeyecekse de çoğunluktan farklı oluşuyla, iyi oluşuyla kendisine rastlamanız gerçek, düşük ihtimalli ancak kurgusal boyutta muhtemel. Her gördüğümüzün iyi ve doğru olmadığı, nice zorlu ihtimallerin olduğu bu geleceği bizlerde bilinmez dünyada, bahsettiğim “kendinin, ruhunun özünü benimseyebilmiş” kişinin özellikleri insanlara dağılmış sanki. Kimisi dürüst ama kalp kırıyor, kimisi gayretli ancak kötü konuşuyor, kimisi kibar ve nazik ancak yalan söylüyor. Mutlak doğrunun kırıntılarının, ışığının yansımasının yansıması sanki dünyaya yansımış! İnsanların tamamı bu yansımanın alanına girememiş. Kimisinin vücudunun ya da benliğinin bir kısmına şuur etmiş, gerisine edememiş. Mesela yansıma bu kişilerin; gözüne gelmiş ağzına gelmemiş, bakışları olması gerektiği gibi ancak sözleri değil. Diğerinin ağzına yansımanın ışınları düşmüş, ellerine değil. olması gerektiği gibi konuşuyor fakat yapmaması gereken şeyler yapıyor. Bir başkasının ayaklarına gelmiş kulaklarına gelmemiş. Gerekmeyen yerlere gitmiyor fakat yanlış sözler dinliyor. Fakat bunların ötesinde olan öyle birisi var, öyle birisi var ki! Yansıma tam özünü bulmuş, sanki kurgusal karakter. Gerçekte belki o olduğunu anlamadın amma velakin varlığını da inkar edemezsin. Sonra bu özüne vuran ışığın farkındalığı ile aydınlanan neredeyse hayali kişi düşünmüş ve demiş ki: “Yansıma mı? Öyle bir şey görmüyorum. Ben görüyorum ki Hakk her yerde! Mutlak doğru her yerde! Bunu bilmeyen, bilmese de bildiğini zanneden, bilse de benimseyemeyen herkesleşir.

Herkesleşen insan kadar sıradanı var mıdır ki? Çoğunluğun doğruları mutlak doğru olmuştur onun için. Yanlışları kalmamıştır. Doğruların yanlış, yanlışların doğru olduğunun sanıldığı bu dönemde her şeyin bu durumda olmasının da, bu duruma gelmesinin ve bu durumu aşamamasının da ana nedeni, ‘insanın özünü aramaması, arayıp da bulamaması (gerçekten aramaması gibi belirli nedenleri var) ve bulsa da benimseyememesi (gerçekten bulamamış olmaktan ve bulduğunu zannetmekten kaynaklanır genellikle)’ yani hayat dediğimiz bu süreç bilindiği halde meçhul gibi sanılan özümüzü bulup bulamayacağımıza ve gerektiği gibi yaşayıp yaşayamayacağımıza dair bir test. Unutmayın ki her anımız bu testin bir parçası. Her hareketimiz, yaptıklarımız ve sözlerimiz bu teste işleniyor. İşlenen veriler sunucumuzu etkiliyor. Ben inanıyorum ki özümüzü tamamen benimsersek hiç hata yapmayacağız. Yaptığımız hatalar bu yolda üstüne basarak geçtiğimiz birer taş. O taşlara basarak ilerlemeye devam edince fark ediyoruz ki o taşlar artık arkamızda kaldı. Belki de o taşın üstüne basmadan atlayarak geçseydik ayağımız kayacak, düşecek, kaybolacaktık. Yani bir insan kendi özüne ne kadar çok yaklaşırsa o kadar doğru bir insan olur. İnsanların sürekli söylediği, “Peygamber torunu değiliz.” sözü her ne kadar doğru olsa da çok iyi bir insan olmaya çalışmaktan bu nedenle vazgeçilmez.

Bu bakımdan önceliğimiz anı yönetmeye çalışmak olmalı. Böyle bir becerimiz yoksa kazanmaya yönelik adımlar atmalıyız. Geçmişimizden, geçmişteki durumlardan ve kendimizden ders almak bunu iyileştirmeye yardımcı olur. Zira geçmiş, şahsın en tecrübeli öğretmenidir. Bir sonraki nefesimizin garantisi olmayan bu yaşamdan hoş bir rüzgar gibi esip geçmeliyiz. Aksinde çoğu şey bizler için anlamsız hale gelir. İnsanlar da fırtına etkisi bıraksanız sizi kötü hatırlarlar, buna izin vermeyin, vermeyelim. Asıl mevzu kişinin kendisini her an telkin edebilmesinde. Kişi, mümkün olduğunca sık sık; “Ben ne için, nasıl yaşıyorum?” sorusunu sormalı ve mevcut durumunu referans alarak değerlendirmeli, analiz etmeli. Analizlerine göre doğru bulduklarının doğruluğundan şüphe duymayana dek sorgulamalı ve araştırmalı. Yanlışlarının neden olduğunu düşünerek kendisini ve durumunu daima iyi yönde düzeltmeye, değiştirmeye ve geliştirmeye çalışmalı.

Şimdiye dek yaşadıklarımız, düşündüklerimiz, doğrularımız, amaçlarımız ve söylediklerim bakımından kişinin özünü bulmasına giden yegâne ve doğru yol, mutlak doğru: Hakk.

ETİKETLER:
Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version