Uzaya Giden İlk Türk İnsanı Defüzyonu

Murat Tepeler 41 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Hatırladığım kadarıyla bilimsel edebiyat üzerine gözlemlediğim ilk eser: Jules Verne’in “Ay’a Seyahat” adlı bilim kurgu öyküsünden uyarlanmış olan çizgi filmdi. O küçük yaşımda beni bambaşka alemlere götürmüştü. Tabi ki ileri yaşlarımda üstadın kitabını da okuma fırsatım oldu. Aradan geçen onca zamana rağmen bugün hâlâ yazarın o muazzam hayal gücüne hayranlığım devam etmektedir.

Düşünün, yıl 1865. Buharlı makinelerin kullanıldığı, henüz içten yanmalı araçların ancak hayal edilebildiği ve ulaşımın çoğunlukla at arabaları ile yapıldığı bir dönem. Böyle bir zaman da bir adam çıkıyor ve Ay’a gitmeyi hayal edebiliyor. Üstelikte son derece sıra dışı bir yolla: Devasa bir topun, içinde üç yolcu olan mermisini Ay’a doğru fırlatmak. Şu anki bilimsel bilgiler ışığında imkânsız olduğu aşikâr olan bu yöntem işe yaramaz gibi görünse de, aslında bu hayaller, bugünkü uzay çalışmalarına ilham olmuştur. Verne’in bu öyküsünde anlattığı topun adı Columbiad’dır. Ay’a ilk giden Apollo 11 görevinde kullanılan kontrol modülü Columbia ismini buradan almıştır. Başka ilginç bir benzerlikte fırlatma yeri ile ilgilidir. Topun yerleştirildiği yer olan Florida, Apollo programına da ev sahipliğini yapmıştır.

Jules Verne, hayallerini nesiller boyunca okunacak birçok edebi esere çevirmiş ve verdiği ilham ile pek çok keşfin kapısını aralamıştır. Mesela ilk denizaltılara ilham olan Denizler Altında 20000 Fersah, binlercesine kâşif olma fikri aşılayan 80 Günde Devri Alem, Kaptan Grant’ın Çocukları, Arz’ın Merkezine Seyahat ve daha nice kurgu eser…

Bu düşünceler ve kafamın içindeki deli sorular yüzünden biraz sizlerle kognitif defüzyon yaparak olumlu düşünmek istiyorum.

Son birkaç hafta içinde Türkiye için dönüm noktası olduğunu düşündüğüm güzel bir gelişme ve halkımızın buna karşı olan bakış açıları ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi ilk kez bir Türk evladı uzaya çıktı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Astronotu olarak tarihe geçti. Alper Gezeravcı nezdinde hem geçmişte hem de günümüzde bu işte emeği geçen, gayret gösteren her bir bireyi ayrı ayrı kutluyorum.

Ancak bu başarı bana, aslında her zaman varlığını hissettiğim; eminim birçok insanın da üzülerek fark ettiği acı gerçeği bir kez daha hatırlattı. Ülkenin büyük bir çoğunluğu bu tür bir gelişime maalesef henüz hazır değil. Gerçekleşen olayın öneminin farkında olmadıkları, yapılan paylaşımlarda açık bir şekilde görülüyor. Elimden geldiği kadar o insanları anlamaya çalışıyorum ama mantık yolu ile açıklama yapabilecek yeterli donanıma sahip olmadığımı düşünmeye başladım.

Neden zaten geç kalınmış bir alanda yapılmaya çalışılan bu girişimler küçümseniyor? Neden aslında diğer ulusların yaptığı buna benzer girişimler ayakta alkışlanırken biz yıkıcı eleştiriler içine giriyoruz? Üstelik bu çalışmalar sonucunda özellikle diğer ulusların elde ettiği onlarca bilimsel keşfin nimetlerini ülkemizde sınırsızca, nerden geldiğini sorgulamadan kullanmaya devam ederken bu tür girişimleri faydasız görebiliyoruz?

Yıllarca o süper güçlerin uzay programlarına gıpta ile bakmadık mı? Elin oğlu yapıyor kardeşim diye hayıflanmadık mı? Peki soruyorum size gerçekleştiği zaman sizler de bizler gibi neden sevinemiyorsunuz?

Bu iş maliyetli evet. Ama sonuçta her yolculuk bir adımla başlamaz mı? Daha birkaç adım atmışken yolculuğun bitişini ummak mantığa aykırı değil mi? Dediğim gibi zaten çok geç kalınmış bir çalışma için bu umursamazlık neden?

Hiç düşündünüz mü? Belki ilk uçak fabrikamız yakılmasaydı. Belki ilk araba denemelerinde sadece giden paralar yerine gelecek nesillerin istikbali düşünülseydi şu an acaba neleri ilk biz yapıyor olurduk?

Geçmişe dönüp baktığımız da yaşayan ve bu işlere engel olan nesillerin tek derdinin kendi maddi çıkarları, karın toklukları olduğu ve ne yazık ki gelecek nesilleri dert etmedikleri ortaya çıkmaktadır. İstenilen dışa bağımlı bir yaşam ise… Kalsın dostlar.

Ekonomi her zaman düzelir. İçinde bulunduğumuz kapitalist düzen ülkelerin batmasına zaten izin vermez. Ama boş beyinlerin ve boş kalplerin yerini doldurmak gerçekten çok zor. Sanıyorum bütün mesele aslında bu öyle değil mi?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version