“SAVAŞ; Kendi özgürlüğün için başkalarının özgürlüğünü gasp etmek… Yoo, bu özgürlük olamaz; bu olsa olsa işine gelen birkaç kişinin daha çok kazanayım, hep kazanayım, benden başka kimse kazanmasın diye bedelini masum insanlara ödettiği bir diyettir.”[1]
Sizce “SAVAŞ” nedir? Bu soruya çeşitli kelimeler eklenerek binlerce etkileyici yanıtlar verilebilir. Önemli olan nokta, küresel bir köye dönüşen modern dünyada ne yapabiliriz gerçekliğini aramaktır. Artık kolektif bir bilince kavuşacak boyutta etkileyici adımlar atmamız gerekir.
Bunun en büyük tetikleyici unsuru ise hiç kuşkusuz kötülük problemi ve iktidar hırsıdır.
Bir zamanlar William Shakespeare kötülüğün kaçınılmaz zehrini “Macbeth” adlı oyununda şöyle dile getirmiştir:
“Ama unutma ki aşağılık dünyadasın:
Çoğu zaman kötülüğü baş tacı edip,
İyiliği çılgınlık sayan dünyada.”
Kötülüğü en net ifadeleriyle tanımlamaya kalkışır. Yurtları bir yangın yerine çeviren kötülük problemi, Macbeth ve eşi Lady Macbeth’in de kaçınılmaz sonunu hazırlar. Savaşı kazanan bir kumandan olan Macbeth, büyük bir gururla ormanda gezinirken cadılarla karşılaşır. Cadılar ona üç kehanet sıralar; kehanetlerden biri o an gerçekleşince diğer kehanetleri merak eder. Bir diğer duyduğu kehanet ise iktidarın ona geçeceği yönündeki kehanettir. Bunu duyunca, eşi Lady Macbeth’e bu durumu anlatır. Her şeyi anlatan Macbeth, kendinden çok eşini hırsın sarsılmaz gücüne istemeden de olsa kuşatmıştır. Lady Macbeth hemen harekete geçer ve o dönemki kralı alt etmenin ancak onun ölümüyle başarıya kavuşacağını düşününce, kocasına büyük bir kötülük duygusu aşılar. Bunun sonucunda, kiralık katiller yoluyla öldürülen kralın yerine Macbeth geçer. Fakat Macbeth’in düşünemediği bir şey vardır: Kralın oğulları, babalarının intikamını almak için uygun zamanı beklemektedir. Macbeth ve karısı, hikayenin sonunda büyük bir yıkıma uğrar. Lady Macbeth intihar ederken, Macbeth kendini öldürür.
Ancak bir zamanlar savaşta mertlik denen bir kavram vardı. Fakat şimdilerde nice mazlum insan, ellerinde silahlarını bırakın, yiyecek ekmeği yokken emek mücadelesi içinde var olarak yokluk savaşı içerisinde hayatını idame ettirmeye çabalıyor. Artık gasp edilen haklarının haddi hesabı yok. Fakat üç maymunu oynayan zengin tabaka, hayatlarına ise olduğundan daha hızlı bir şekilde, acımasızca bir tüketim içerisinde devam ediyor. Onlarca hakkı taciz edilen çocuklar ise onlar için yalnızca vicdanlarını ara sıra hatırlatan duygu pornografisi.
Hitler’den daha beter olan birçok ulus devlet, yapılan katliamlara cılız tepkiler vererek akılları sıra dünyaya liderlik, barış öncüllüğü yapmak niyetinde. Ancak birçok dünya halkı bu numaralardan bıktı. Artık dünya yüzünde bu durum sanat dünyasına da yansımış durumda.
Örneğin, Cannes’da Mayıs ayında belgeseli yer alacak olan Filistinli belgesel oyuncusu ve fotoğrafçı Fatıma Hassouna, dokuz aile üyesiyle birlikte öldürülmüştü. Bu, hiç şüphesiz kötülük problemini de aşıp, direkt olarak iktidar ve güç zehirlenmesinden kaynaklı insanın birçok caniliğe imza atabileceğinin bariz örneğidir.
İktidar zehirlenmesinden kaynaklı birçok örnek dünya üzerinde sıralı durmaktadır. Örneğin, Sırbistan’da 1 Kasım 2024 tarihinde yaşanan tren kazasında, iktidar sonuna kadar güç kullanma cüretini gösterse de sonuç olarak halk iradesine karşı koyamamıştır. José Saramago, “Körlük” ve ardından yazdığı “Görmek” adlı kitaplarında korkunun ve gücün insanları nasıl körleştiğini ve dünyaya nasıl pespembe bir gözle baktıklarını oldukça akıcı bir üslupla anlatmaktadır:
“Düşlerinde taş olduklarını görüyorlardı, taşların uykusunun ne kadar ağır olduğu bilinir, kırlarda şöyle bir gezin görürsünüz, taşlar orada toprağa yarı gömülü olarak uyurlar, uyanmak içinse kim bilir neyi beklerler…”[2]
Birkaç sözü nasıl bir araya getireceğimizi bilseydik eğer, kim bilir, belki de bu dünya biraz daha iyi bir yer olurdu.[3]
Örneklerde görüldüğü üzere, mutlak güç kesinlikle elde edilen gücü mutlaka zehirler.
Sonuç olarak, kötülüğün doğurduğu iktidar hırsı, savaşı ve öfkeyi tetikler. Böylelikle mutsuzluk, yıkım ve insanlığın sonunu, kötülük kendi eliyle hazırlayarak büyük bir yok oluşa sebebiyet verir.
“İyilik demek, kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.”[4]
NOT: Tüm emekçilerin 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nı gönülden kutlarım. Aynı zamanda Millî Mücadelenin mihenk taşlarından biri olan 19 Mayıs (Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı) Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlarım.
Alıntılar:
[1] Zamanın Dehlizinde Bir Kurşun (Tiyatro Oyunu – Yasin Akyüz)
[2] Körlük / José Saramago
[3] Görmek / José Saramago
[4] İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali