Ne olacak bizim bu bahane üretkenliğimiz? Ben bahanelere inanmıyorum artık. Çünkü isteyen, istediği yerde, istediğini yapabiliyor. Bana göre bahaneler, yeri doldurulamayan pişmanlıklardır. Bir işten vazgeçip yıllar sonra “keşke” demek kadar ağır bir şey yoktur. Zamanında edinilmeyen bilgiler, zamanında okunmayan kitaplar, zamanında verilmeyen sevgiler ve kaybolan ruhlar… Vaktim yoktu, elimde imkân yoktu, şunu yapamadım. Bunları hep dinliyor, duyuyoruz ve kimine gülümsüyoruz. “Aslında istemedin” diyorum. Çünkü neyi gerçekten istiyorsak, onu bulmanın yolunu mutlaka buluyoruz.
Bir gün dostun biriyle hemhalleşirken dedim ki, “Arapça öğrenmek istiyorum ama kursa gidecek vaktim yok.” İş, güç, ev derken gün bitiyor. Büyüklerimiz der ya, “Önce istişare et, sonra istihare et.” Derken düşündüm, madem çok istiyorsun, vakit yarat. Sabah namazından sonra beş dakika… Sonra o beş dakika on dakikaya, yarım saate çıktı. Bir baktım, aylar sonra istediğim hedefe ulaşmışım. Ne kurs ne de özel hoca tutmuşum… Sadece istemişim, çabalamışım.
Maalesef bahanelerin ardına sığına sığına ömrümüz geçiyor. Tasavvufta derler ki: “Bir adım at ki, bin adım gelinsin.” Bahaneler, nefsin elinde tuttuğu zincir gibidir. “Yorgunum” deriz ama telefon elimizde saatlerce zaman geçiririz. “Param yok” deriz ama gereksiz harcamalarla cebimizi boşaltırız. “Zaman yok” deriz ama o zamanı boş sözlerle, dedikodularla, anlamsız işlerle yer bitiririz. Bahane, gerçeği örttüğümüz cilalı bir yalandır.
Bazı zamanlarda elimizdeki imkânları eksik hissedebiliriz. Adamın işletmesi küçük, aletleri eski. “Bu işleri nasıl ayakta tutuyorsun?” dediğimde, “Gayret etmeyen bahane bulur” demişti. Önemli olan işletmenin küçük ya da malzemenin eksik olması değil, niyetimizi ve gayretimizi çoğaltabilmek. Aslında dervişin sermayesi himmettir.
Himmet dediğin içten bir gayrettir. Parayla, imkânla alınmaz. Fakirdir ama, imkân bolluğu içinde yaşayanlardan daha çok şey başarabilir. Çünkü onun himmeti vardır. Eski âlimlerimiz, yazarlarımız, birçoğu yokluk içinde kitaplar yazmışlar, medreselerde yıllarca ders okutmuşlar. İmam-ı Gazali, Bağdat’ın en büyük ilim kürsüsünü bırakıp bir tas çorbayla dergâh köşelerinde ilim talep etmiş. Çünkü istemek onun için bahanelerden daha çok ağır basmış.
O yüzden bana “yapamadım” diyen olunca, içimden “aslında yapmadın” diyorum. Birazcık samimiyet ve gayret, sana dağlarda çöllerde aştırır. Bahaneler sadece vakit kaybıdır. Gerçekten isteyenin eli ayağı kopsa bile bir yolunu bulur. Belki o yolu yürümek zor gelir ama en azından “denedim” diyebilir.
Kendi önünden çekil ki yol açılsın. Önümüzde duran engel dışarıdan değil, içerdendir. Bahane de içimizdeki engelin maskesidir. “Ben gerçekten istiyorum” de, kapılar bir bir açılır. Rabbim samimi kulunun mutlaka elinden tutar. Yola çık, ilk taşını koy, ilk kelimeni yaz, ilk kapıyı çal. Vesselam…