Size anlam katan hiçbir şeyi yitirmeyin; çünkü özlemini duyacağınız anılarla yaşamak çok zor.
Hayat kimi zaman sessizce eksiltir bizi, gürültüsüz, fark ettirmeden… Bir sabah aynaya bakarsınız; tanıdık bir şey eksilmiştir yüzünüzden. Bir bakışın sıcaklığı, bir cümlenin içtenliği, bir sabahın anlamı… Her şey yerli yerindedir ama siz artık aynı siz değilsinizdir. İşte o anda anlarsınız: insanı tüketen kayıplar değil, yavaş yavaş silinen anlamlardır.
Çünkü insanı yaşama bağlayan şey, yaşadıkları değil, onlara yüklediği anlamdır. Bir fincan kahvenin dumanında, bir kitabın arasında unutulmuş bir cümlede, bir dostun sesinde yankılanan güven duygusunda gizlidir o. Bazen bir bakış, bazen bir sessizlik, bazen de yavaşça kapanan bir kapı… Hepsi, içimizde hâlâ nefes alan anlamların yankısıdır.
Zaman ise sabırsızdır; hatırlamak yerine unutturmayı sever. Biz de çoğu zaman yeniden başlamanın telaşıyla geçmişin bize kattıklarını arkamızda bırakırız. Oysa unuttuğumuzu sandığımız her şey kalbimizin bir köşesinde yaşamaya devam eder. Köklerimizden uzaklaştıkça içimizdeki anlam solmaya başlar. Bir duyguyu yitirince aslında kendimizi de biraz eksiltiriz.
Kaybettiklerimizin asıl acısı, artık aynı duyguyla bakamamaktır hayata. Bir zamanlar içimizi ısıtan şey, şimdi yalnızca bir hatıradır. Oysa anlam kolay kolay kaybolmaz; ilgisizlikle yavaşça solgunlaşır. Sevmekten korktuğumuzda, içten konuşmaktan vazgeçtiğimizde, “geçti” diyerek üzerini örttüğümüzde… O anlam orada hâlâ durur ama sessizleşir. Ve bir gece, uykunun kenarında bir his olarak geri döner.
Bu yüzden size anlam katan hiçbir şeyi yitirmeyin. Bazen bir kitap olur bu, bazen bir dost, bazen bir sabah duası, bazen de yalnızca kendi sessizliğiniz. Çünkü onları kaybettiğinizde yalnızca bir şeyi değil, kendinizi kaybedersiniz. Anlamı korumak, insanın kendine sadakatidir. Gerçek mutluluk dışarıdan gelen bir ışık değil; içeride korunan bir kıvılcımdır.
Bir sabah güneşine bakarken içimizde beliren huzur, bir çocuğun gülüşünde duyduğumuz o saf sevinç, bir dostun “İyisin değil mi?” diye sormasındaki içtenlik… Hepsi bize hatırlatır: yaşam sahip olduklarımızın değil, onlara verdiğimiz anlamın toplamıdır. Çünkü anlamını koruyabildiğimiz her şey bizi biraz daha insan kılar.
Ve belki de olgunlaşmak, geçmişi unutmak değil; onu zarafetle taşımayı öğrenmektir. Kırılmadan, isyan etmeden ama artık eskisi kadar kolay da değil. Yine de insan, acısıyla barıştığında hayatın sesini yeniden duymaya başlar. Çünkü anlam en sessiz hâliyle bile bizi çağırır.
Bir gün geçmişine dönüp baktığında kalbin acı değil, huzur hissediyorsa işte o zaman gerçekten yaşamışsındır. Çünkü hayat sahip olduklarımızın değil; anlamını yitirmeden sevebildiklerimizin hikâyesidir. Ve o hikâye bir başkasının değil — senin kendi kaleminden yazılmış en gerçek metindir.