Ayrışan zihinlerin verdiği çetin savaşın içinde büyüyen çocuklar için pırıl pırıl bir gelecek söz konusu olamaz. Bir gelecek vardır ama yaşamak denilemeyecek kadar derin bir karanlığın içinde sürüp gidecek bir zaman çizelgesi diyebiliriz sadece. Bugün, bu yüzyılda böyle karanlık yaşamların olmadığını düşünecek kadar meşgulüz. Hem de yemeğin yağının çokluğuyla, yeni alınan ayakkabının ucundaki çizikle, beş dakikalık gidip gelen elektriğe küfürler savurmakla, onlarca kıyafetten en sevdiğimizin yıkanmamış olmasıyla, lüks aracımızın tamponunda oluşan çizikle, vesaire vesaire… Öyle gereksiz dertler var ki başımızda, stres yaptığımız konuların değersizliğini anlamak için düşünmeye bile fırsatımız olmuyor. Biz, fakir sınıfının içine dahil olan, varlıklı sayılamayacak kadar yoksul kulların bile aynı dertleri var. Bu standart yükseldikçe işler daha içler acısı hâl alıyor. İnsanlık varlığa boğuldukça insanlığından yoksun kalıyor. O kadar yoksun kalıyor ki bunu anlayamayacak kadar bencilleşiyor. Karşılarına bu gerçeği yüzlerine vurabilecek kadar cesaretli insanlar çıktığında ise bir şekilde susturuluyor; susturmaya güçleri yetmezse de biraz değerli kâğıtla ya da tehditle asimile edip kendi saflarına çekiyorlar.
Bu konularda birçok film işlenmiş olsa da (ilginçtir ki bu filmlerin galalarında zenginler boy gösterirler), zengin katman alt katmanı görmüyor ya da göstermelik olarak bağış ve destek yapıyor. Katmanların birbirini neredeyse hiç dengeleyemiyor olması da insanlığın ne kadar kalıpsız olduğunu gösteriyor aslında. Yani bir alt katman üst katmana çıkınca uyum sağlayamıyor ve kendi geldiği yeri unutuyor; aynı şekilde üst katman da alt katmana girince bir gün bu katmana düşeceğine asla ihtimal vermiyor.
Bu şekilde bir ayrışımla, bu şekilde kopmayla baş edebilmek —yüzyıllardır görüyoruz ki— mümkün değil. Her yaşanılan dönemde baş edilemez bir kopukluk elde etmeyi başarmış insanoğlu. Böyle geldi, böyle giderci bir insan olmasam da, böyle geldi, böyle gidiyor. Gelecek için evlatlarımıza vaat edeceğimiz şey daha konforlu bir yaşam yerine, daha vicdanlı ve daha empati kurma becerisine sahip bir birey olmak olmalı.
Öyle ya da böyle bu sınıfsal uçurum bir gün son bulacak ve o gün insanlar ellerinde mızrakla ve okla avlanacak, kılıçla ve sapanla savaşacak. Tüm kaynaklar tükenmeden bu dünyada adaletin sağlanması mümkün görünmüyor; ki o zaman da fiziki güce sahip olan dengeyi bozacaktır. Dünya bunun için var edilmiş; insanlara sunulan imkânları, onların ne gibi bir amaca, nasıl bir yolla kullanacağını görmek isteyen bir yaratıcı var. Herkes, kendindeki bu değerli varlığı (para, mal mülk, konum, fiziki ve duygusal güç vs.) nereye, ne şekilde, ne niyetle kullandığıyla sınanacak.
Bu bir çözüm yazısı değil, farkındalık yazısı ama bir çözüm olmadığını söylemek de doğru olmaz. Tüm insanlığın birleşmesi, bu ayrışımı bitirmesi umuduyla, sevgiyle ve sağlıcakla kalın.