Hayatımızdaki birçok sürecin, ilişkinin ya da alışkanlığın devam edip etmemesi, çoğu zaman onun gerçekten ne kadar doğruyu, sağlıklı ya da anlamlı olduğuna değil, ona ne kadar enerji verdiğimize bağlıdır. Bir şeyin artık hayatımızda yeri olmadığını bilmemize rağmen, onu içten içe beslemeye devam ederiz. Zihinsel olarak ona döneriz, duygusal olarak yeniden anlamlar yükleriz, tepkiler verir, sessizce bile olsa onunla içimizde konuşuruz. İşte tam da bu yüzden, bazı şeylerin bitmesi zaman alır. Çünkü biz onları fiilen değil, zihinsel ve duygusal düzlemde hala yaşatırız.
Her düşünce, her tepki, her içsel tekrar; o yapıyı yeniden besler. Sadece fiziksel olarak bir şeyden uzaklaşmak yeterli değildir. Eğer hala içinde onunla konuşuyorsan, hâlâ onun hakkında düşünüyor, ona cevaplar hazırlıyor, olmasa da varlığını sürdüren bir boşluk taşıyorsan, aslında o süreç henüz bitmemiştir.
Oysa bazı şeyleri bitirmek için savaşmak gerekmez. Hatta çoğu zaman, savaşmak daha da çok beslemektir. Direnmek, açıklamak, ispat etmek, haklılığını kanıtlamaya çalışmak… Bunlar bir sonun değil, sürecin uzatılmasının parçasıdır. Gerçek son, beslememektir. Yani artık o yapıya ne dikkatini, ne duygunu, ne de enerjini vermemektir. Çünkü ilgi görmeyen, enerji alamayan hiçbir şey varlığını sürdüremez.
Beslememek pasiflik değil, bilinçli bir duruştur. Bir vazgeçiş değil, bir yön değişikliğidir. Karşındaki kişiye ya da duruma bir şey söylememek, sessiz kalmak, zihninde ona artık yer açmamak güçlü bir tercihtir. Bunu yapabilmek, insanın içsel gücünü yeniden kazanmasıyla mümkündür. Çünkü zihinsel olarak sürekli cevap verme ihtiyacı duyan biri, hâlâ o yapının içinde kalmıştır. Oysa gerçek kopuş; sessizliğin, nötrlüğün ve yön değiştirme becerisinin içindedir.
Bitirmek, çoğu zaman büyük bir karar ya da dramatik bir adım gerektirmez. Bazen sadece geri çekilmek, susmak ve başka bir yöne dönmek yeterlidir. Bu, hem zihinsel yükü hafifletir hem de insanın kendi içsel dengesini yeniden kurmasına fırsat tanır. Hafiflik, iyileşmenin ilk adımıdır. Yük taşıdıkça değil, bıraktıkça rahatlarız. Ve bazen iyileşmek, sadece bir şeyleri geride bırakmayı seçmekle başlar.
Hayat bize sürekli devam etmemiz gerektiğini öğretir. Mücadele etmek, savaşmak, ispatlamak, vazgeçmemek… Oysa bazı durumlarda kalmak değil gitmek, sürdürmek değil bırakmak, direnmek değil yön değiştirmek daha değerlidir. Çünkü her şey sürdürüldükçe yaşar. Sürdürülemeyen ise kendiliğinden çözülür.
Sonuç olarak; sürdürülebilir bir iyileşme ve derin bir kopuş için en etkili yol, artık hiçbir şekilde beslenmeyen yapıları kendi haline bırakmaktır. Direnmeden, savaşmadan, sadece enerjini geri çekerek… Bu sade ama güçlü duruş, hem içsel gücünün bir göstergesidir, hem de gerçek iyileşmenin başlangıcıdır.