Toplumların en kırılgan kesimini çocuklar oluşturur. Onların dünyası oyun, güven ve sevgi üzerine kurulmalıdır. Fakat ne yazık ki birçok çocuk bu doğal haklarından uzak kalmakta; yetişkinlerin ihmal, çıkar ve bencillikleri arasında savrulmaktadır. Çocukların suça bulaştırılması yalnızca bireysel bir dram değil, aynı zamanda toplumsal bir yaradır. Bir çocuğun ellerine umut yerine suçun soğuk zincirleri takıldığında aslında bütün toplumun geleceği de kararmaktadır.
Araştırmalar, çocukların suça itilmesinde aile yapısındaki bozulmalar, ekonomik yetersizlikler, eğitimden uzak kalma ve sosyal çevrenin olumsuz etkilerinin rol oynadığını göstermektedir. Yoksulluk, çocukların kolayca istismar edilmesine ve suç örgütlerinin ağına düşmesine zemin hazırlar. Özellikle organize suç grupları, cezai yaptırımların çocuklarda daha hafif olmasını fırsat bilerek onları kuryelik, hırsızlık ya da uyuşturucu ticareti gibi kirli işlerde kullanmaktadır. Bu noktada çocuklar, kendi iradelerinden çok çaresizliklerinin ve yönlendirilmişliklerinin kurbanı hâline gelirler. Bir çocuğun suçla anılması aslında onun kişisel hatasından çok, büyüklerin ve toplumun ihmallerinin sonucudur. Onlar suçlu değil; suçun içine itilmiş masum kurbanlardır.
Bir çocuğun gözleri ışıldamalıdır; karanlık sokaklarda kaybolmamalı, umuda açılmalıdır. Oysa bugün bazı çocukların ellerine oyuncak yerine suçun zincirleri tutuşturuluyor. O masum yürekler açlığın çaresizliğinde, ailesizliğin boşluğunda veya örgütlerin tuzaklarında suç batağına sürükleniyor. Çocuklar bile isteye suçlu olmuyor; sadece bir çıkış yolu arıyorlar. Topluma düşen görev, o küçücük elleri karanlıktan çekip aydınlığa taşımaktır. Onlara güvenli sokaklar, nitelikli okullar, oyun alanları ve şefkat dolu yuvalar sunulmadıkça suçun karanlığına mahkûm edilmeleri kaçınılmazdır. Her çocuk beyaz bir sayfadır; o sayfanın kirlenip kirlenmemesi büyüklerin kalemini nasıl kullandığına bağlıdır.
Suça bulaştırılan çocuk aslında toplumun aynasıdır. O aynada biz kendi sessizliğimizi, ihmallerimizi görürüz. Eğer bir çocuk uyuşturucu kuryesi oluyorsa bu yalnızca onun tercihi değil; devletin, toplumun ve komşularının ona sahip çıkmamasıdır. Bugün çocukları suçtan koruyamayan bir toplum, yarın suçun pençesinde kıvranan bir toplum hâline gelir. Bu noktada devletin, sivil toplum kuruluşlarının, eğitimcilerin, din görevlilerinin ve ailelerin sorumluluğu ortaktır. Okulların kapısı her çocuğa açık olmalı, sosyal destek mekanizmaları güçlendirilmeli, mahalleler ve camiler birer güvenli sığınak hâline getirilmelidir. Bir ders kitabı hediye etmek, bir sıcak yemek sunmak, bir oyun alanı açmak bile çocukların karanlığa düşmesini engelleyebilir.
İslam’a göre her çocuk Allah’ın bir emanetidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz…” (Buhari, K.el-Cum.a, bab: 11/Müslim K. el-tmara, bab: 20, Hadis No: 1829) buyururken, çocuklara karşı sorumluluğumuzu hatırlatmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Bir canı kurtaran, bütün insanlığı kurtarmış gibidir.” (Mâide, 5/32) ayeti masum bir hayatı korumanın büyüklüğünü gözler önüne serer. Suça sürüklenen bir çocuğu kurtarmak sadece o bireyin değil, bütün bir toplumun geleceğini kurtarmaktır. Çocukların suçtan uzak tutulması sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki ve dinî bir görevdir. Onlara sahip çıkmak emanete sahip çıkmaktır. Onları korumak hem bu dünyada hem de ahirette sorumluluğumuzun bir parçasıdır.
Unutulmamalıdır ki suça bulaştırılan her çocuk, aslında ihmal edilmiş bir çocuktur. Çocukların çığlığına kulak vermek, ellerinden tutmak, karanlık bir sokak köşesinden alıp aydınlık bir geleceğe yönlendirmek her yetişkinin vicdani görevidir. Çocukları koruyabildiğimiz ölçüde toplum güçlü, umut dolu ve geleceğe güvenle bakan bir toplum hâline gelir. Bir çocuğu kurtarmak, bir dünyayı kurtarmaktır. Ve biz dünyayı yeniden umuda boyayabilecek tek gücün çocukların masum gülüşü olduğunu unutmamalıyız.



















