Dünya nereye gidiyor? Yavaş yavaş dünyanın sonu mu geliyor yoksa? Son yıllarda her yeni gün sanki yeni bir felakete uyanıyoruz. Depremler, yangınlar, sel baskınları, tsunamiler ve volkanik patlamalar, dünyamızın dengesinin bozulduğunu gösteriyor; sanki hem kendimizi hem de gezegenimizi bir sona doğru sürüklüyoruz.
Türkiye’nin üçüncü büyük gölü ve en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün kurumakta olduğunu öğrendim. Koskoca göl nasıl kurur? Kış ve bahar dönemindeki yetersiz yağışlar, kuraklık, bilinçsiz tarımsal sulama, buharlaşma kayıpları gibi birçok nedenle su seviyesi giderek düşen ve kıyılarında onlarca metre çekilme yaşanan Beyşehir Gölü’nde faaliyet gösteren tekneler de seferlerinde sıkıntı yaşamaya başlamış. Suyun çekilmesiyle gölün ortasında adacıklar görülüyormuş. Burdur Gölü ile ilgili de yakın geçmişte böyle haberler gündemdeydi. Gölleri besleyen su kaynaklarının su seviyesinde de ciddi boyutta bir azalma var. Gölleri besleyen su kaynaklarında da ciddi bir azalma var. Su, bulunduğu çevreye hayat verir. Suların azalması, göllerin çevresindeki ekosistem çeşitliliğinin de azalmasına yol açıyor.
Uşak ilimizde günde yalnızca altı saat su verilebiliyormuş. Bunun sebebi, şehrin suyunu da sağlayan Küçükler Barajı’nda yeterli su kalmaması. Meteorolojik veriler, bölgede son otuz yılın en düşük yağış oranının yaşandığını bildiriyor. Ayrıca, şehirdeki altın madeni de şehir genelinde su tüketimini ciddi şekilde artırıyor.
Nedeni ne olursa olsun, gerçek şu ki büyük bir kuraklığın eşiğindeyiz. Diğer tüm doğal kaynaklar gibi su kaynaklarımızı da çok dikkatli kullanmak zorundayız. Su giderek azalıyor ve bu durum, distopik senaryoları akla getiriyor. Eskiden, gelecekte su savaşlarının çıkacağı söylenirdi; sanki o döneme yaklaşmaktayız.
Uzun yıllardan beri deodorantların, egzoz gazlarının, fabrika bacalarından çıkan dumanın ozon tabakasına zarar vereceğinden, bunun sonucunda da güneşin zararlı ışınlarının filtrelenmeden doğrudan bize ulaşacağından bahsedilir. Sürekli uyarılara rağmen bununla ilgili topyekûn bir çaba ortaya koyulamadı.
Dünya hızla ısınıyor ve bu küresel ısınma, her geçen gün dengeleri alt üst ediyor. Kuruyan göller, yaz mevsimlerinin artık daha sıcak olması, mevsimlerin kayması, kış ve yaz mevsimlerinin uzaması, baharda ani soğumalar sonucu bitkilerin donması ve meyve ağaçlarının çiçeklerini dökmesi gibi sorunlar, tarım sektörünü de büyük ölçüde etkiliyor. Atalık tohumların yavaş yavaş tükenmesi ve genellikle ithal tohumlardan çekirdeksiz ürünler yetiştirilmesi, hem çiftçiler hem de tüketiciler için büyük sorunlar meydana getiriyor.
Küresel ısınmanın etkisiyle kutuplardaki buzullar eriyor ve denizlerdeki su seviyesi yükseliyor. Kutuplarda yaşayan hayvanların yaşam alanları kısıtlandığı için hayatları da tehlikeye giriyor. Bununla birlikte yükselen sulardan dolayı yakın bir gelecekte bazı adaların ve deniz seviyesindeki bazı ülkelerin sular altında kalacağından bahsediliyor.
Ülkemizde son yıllarda orman yangınlarında da artış gözlemleniyor. Onlarca yılda yetişen ormanlarımız, dikkatsiz insanlar nedeniyle bir gecede yok oluyor. Oysaki ormanlar, hayatın devamı için son derece önemlidir. Yanan sadece ağaçlar değil, ormanlarda yaşayan canlılar da büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Güzelliklerle dolu ülkemizde yaşarken, bu güzellikleri korumayı bir türlü öğrenemedik. Piknik yaparken sanki bir daha oraya gelmeyecekmiş gibi davranılıyor; gelecek nesillere bırakılacak olan çevreyi kirletmekte bir sakınca görülmüyor. Oysa sadece bir çöp poşetiyle hem kendi çöplerimizi hem de çevremizdekileri temizleyerek birçok sorunu kolayca çözebiliriz.
Bir an önce bir şeyler yapılmalı. Çevremize, çocuklarımıza sürekli bunlardan bahsedilmeli, çevreyi, kaynaklarımızı koruma bilinci verilmelidir. Çevreyi kirletenlere, yangınlara sebep olanlara da caydırıcı cezalar uygulanmalıdır.