Bitmiş diş macununu bile içinden bir parça daha çıkar diye sonuna kadar sıkan insanlarız. Vazgeçmek nedir bilmeyen, azimle bitmiş olana yapışan, belkilere tutunan ama bu arada kendimizi ve duygularımızı hiçe sayan garip bir toplum olduk. Bir tarafta hal böyleyken diğer tarafta tamamen umarsız ve mücadele yetisini kaybetmiş insanlar topluluğu. Hangi taraf daha azimli? Boş macunu sıkmaya çalışanlar mı yoksa dolu olduğu halde çöpe atanlar mı? Elde olanın kıymeti, olmayanın kıymetine yenik düşer. Abartma ve ironi topluluğu desem, pek de yersiz olmaz gibi. Diş macununa da sorsak acaba ne gibi cevaplar alırdık? “Yeter, sıkma beni! Neden bu kadar ısrarcısın? Bittim, bittim, anla artık! Düş yakamdan, çöpe at beni! Neden kabullenmiyorsun? Bak, yanımda yeni, bitmemiş bir tüp var, hadi ona yoğunlaş! Boğuldum artık…” Uzar da uzar. Ya da der ki: “Sıkıldım artık, bırak da biraz nefes alayım çöp kutusunda! Yeni bir başlangıç yap, inat etme!” Siz de ekleyin, bakalım neler çıkacak. Bu çelişkili tablo sadece diş macunuyla sınırlı değil. Toplum olarak bir uçtan diğerine savruluyoruz. Bir yanda duyguları istemsizce ve fütursuzca akıtan insanlar peyda oldu. Yaşadıkları anı, hazzı mutluluk zannedenler; ama kısa süreli tatminler, sonra unutulan duygular. Karşısındaki insanın duygu durumundan habersiz, sadece kendi istek ve düşüncelerine odaklanmış egolar. Pamuk şekere dönmüş hayatlar, en ufak bir suda erimeye mahkûm bırakılmışlar. Tutkuyu, sevgiyi bir kenara fırlatıp atmışlar. Doğru düşünmek değil, düşünmeyi unutmuşuz. Ayırt etme yetimizi yitirmişiz. Çürümeye itelenmiş, kendimizi bu kaosun içine resmen sürükleyip olduğu yerde terk etmişiz. İçinden çıkılmaz bir ruh kaosuyla debelenmeye zorlamışız. Bu kaos sadece bireysel değil; toplumsal bir yara. Ünlü şair Attila İlhan’ın dizeleri, bu duygusal savrulmayı ne güzel anlatır:
“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlar / Her yanda kül ve duman, her yanda bir umut var.”
İlhan’ın bu dizeleri, kaosun içinde bile bir umut ışığı taşıdığını hatırlatıyor. Ama umut eylemsiz kalırsa, sadece bir hayal olur.
Durum bu kadar kötü mü? Evet, içler acısı, acınası; ama her koşulda çözüm vardır ve olmalıdır da. Odaklarımızı çözüme çevirirsek, sorunun tespitiyle, kararlılık ve doğru taktik, yöntemlerle çıkışa doğru koşup ipi göğüsleyebiliriz. Yalnız, sadece şikâyet edip sızlanmak, “Sorunu gördüm ama çöktüm.” demek bizi kurtarmaz. “Fiile dönüşmeyen düşüncenin hiçbir hükmü yoktur.” “Eylemsiz düşünce hükümsüz kalır.” Biz sadece hayatımızda mutluluk olsun istiyoruz, hâlbuki her duygu yaşanmaya değerdir; mutluluk acıyı dışlamaz. Hayatımızda olan şeylerin nedenini bilmek ve buna rağmen tavrımızı, duruşumuzu, durumumuzu korumak gerekir. Madalyonun diğer yüzünü de unutmayalım. Çok sevdiğim hocam derste söylemişti: “Yaş almış ergenlerle dolu bir çağdayız.” Küstüm, oynamıyorum; al misketlerini, ver misketlerimi; istiyorum, hemen olacak; olmazsa küserim; şekerim düştü; balonum elimden uçtu; arkadaşım oyuncağımı aldı… Liste uzar da uzar, örnekleri sizin engin hayal gücünüze bırakıyorum. Haz odaklı mutluluklar çağına denk geldik. İnsan, bu durumlara kendi kendini mahkûm eden tek akıllı, düşünen (?) varlıktır. Ünlü filozof Kant’ın dediği gibi: “Sapere aude! Aklını kullanmaya cüret et!” Aklını kullanmamak, kendimize yaptığımız en büyük ihanettir. Hepimiz birazcık mutluluğun dilencisi olmuşuz. Oysa Kant başka bir güzel sözünde, “Bilge, kendi mutluluğunun ustasıdır ya da işçisidir.” der. Peki, bu kaostan nasıl çıkarız? Önce kendimize dürüst olmalıyız. Mutluluğu anlık hazlarda aramaktan vazgeçip, acıyı da kucaklamayı öğrenmeliyiz. Her duygu, bizi insan yapan bir parçadır. Düşünmeyi yeniden hatırlamalı, ayırt etme yetimizi geri kazanmalıyız. Toplum olarak bu kördüğümü çözebilmek için birey olarak aklın ve eylemin peşine düşmeliyiz. Tatilde sohbetine hayran kaldığımız, görmüş geçirmiş amcamızın dediği gibi: “Sözün harmanı çok olur.” Ama sözü eylemle taçlandırmazsak, harman bir işe yaramaz. İsteğe dair kanıt şarttır, düşüncenin sağlamlığını belli eder. Benden bu kadar harman; gerisini sizin muhteşem algı ve düşünme becerinize bırakıyorum. Haydi, bu kaostan bir çıkış yolu bulun!
Mutlu kalın…