Dünden gelen, bugün ve değişen dünya en çok bizleri etkiliyor. Bir durağan düşüncesi ararken aslında yenilikler bizleri alıp götürmüş oluyor. Sahiden nedir bu alıp götürmek? Bizden bir parçayı başka evrenlerde öğüten ve yeni bir akım oluşturan bir görüş, belki de bunların hepsi. Yoksa bu apayrı olmanın başka bir açıklaması mevcut olamazdı diyebilir miyiz? Yaşam koşulları veya çağın gerektirdiği bazı etmenler, nesillerin kendi aralarındaki belirsizliğin çizgilerini çekiyor. Bu çizgiler kırmızı çizgiler mi, yoksa geri dönüşü olmayan siyah ve sonsuz sınırlar mı? Bu çizgilerin bizleri ne kadar etkilediğini de konuşalım. Eğer gözünüzü bir şeyden alamazsanız, artık o sizin için önemli olur. Bu yüzden sınırların renklerine takıldık, diyebiliriz. Artık yeni nesil insanlar, eski gerekliliklerin peşini bıraktığı gibi, aynı zamanda istek ve arzuları da yeniden bir formda can buluyor. Felsefi açıdan soruşturmaya çalıştığım konunun insanlar üzerindeki etkisini de analiz etmek istiyorum.
Konuyu biraz daha felsefe kabuğundan çıkararak, normal hayattan örnekler vermek istiyorum. Geçmişte insanlar çocukluğunda ne hayal ediyordu ve şimdi artık beklentileri düştü mü, yoksa daha da mı arttı? Bu soruların sonu yok mu dedirten konular ama değindiğimizde bir farkındalık oluşturacağından eminim. Bir bakıma insanlar dünden bugüne değişti ve dönüştü, çünkü çevre, çağ, teknoloji, insanlar, ulaşılamayacak çoğu şeyin kalmaması beklenti ve hayalleri yükseltiyor. Geçmişte bir çocuk, küçük bir horozlu şekerle mutlu olurken, artık ailesinden çok küçük yaşlarda akıllı cihazları talep ediyor. Bir yandan, evet, eskiden çocuklar her şeyi elde edemiyordu ama daha mutlulardı. Çünkü artık sahip olmanın sonunun gelmediği bir dönemdeyiz. Beş yaşında bir küçük arabası olan çocuk, on yaşında uzaktan kumandalı araba istiyor; on sekiz yaşında son model arabaya binmek isteyebiliyor. Yani değindiğim, beklenti yüksek ama insanlar ne kadar mutlu? Eski değerler kayboluyor mu, ya da yerini metalaşan bir bakış açısına mı bırakıyor? “Küçük de olsa bin yıl hatrı vardır” dedirten o hediyeler, çocuklar için nasıl kategorize ediliyor?
Başka bir açıdan daha almak istiyorum. Yetişkinler çocuklarına, büyüdüklerinde “elde etmesi gerekenler” konusunda yanlış bir yola mı yönlendiriyor? Bir çocuğa neyi hayal ettirirsek, onu ister ve sonra da bu hayalin içindeki en yetkin kahraman olmaya çalışıyor. Çok açıdan bakabileceğimiz bir konu ve en çok düşündüren de, mucitler icat yaparken eski bir sayfadan kopup gelmiş gibiydiler. Aslında geçmişten bugüne bir analiz yapacak olursak, dünün hayali olmadan bugünün çocuklarına icat çıkaramazmışız. Dün şekerlerle, sokak oyunlarıyla mutlu olan çocuklar, aslında hep bir adım ötesinin arayışındaydı. Her çocuk mucit olmayabilir, evet, ama her mucit eskiden bir çocuktu. O zaman “Çocuklar eskiden mi mutluydu, yoksa şimdi mi?” sorusu, aslında dünün ve şimdinin birbirine ne kadar da bağıntılı olduğunu gösteriyor. Belki bu yüzden de, büyüklerimizin aşıladığı hayat çizgisi hep bir adım ilerisinin yol göstericisi olmuştur.
Sonuç olarak, çizgiler ve renkler hakkında konuşmuştuk. Hepsi bu düşüncenin temeli, ama her açıdan boyut kazanabilecek bir yaklaşımla sonuç bambaşka olabiliyor. Bugünün hayalleri ve kırmızı çizgiler, dünden taşıdığımız izlere dönüşür. Bir adım ileri, iki adım geri; yani dön, bir bak ve devam et… Hep birbiri ardı sıra takip eden süreçleri oluşturuyor.