Biz insanlar bir zaman dilimi içerisinde sıkışıp kalamayız. Zamanın bizi içinde dönüştürüp farklı kalıplarda yeniden inşa ettiği de bir gerçektir. Peki ya bu nasıl oluyor? Asıl mesele, dünün gölgesinin yarına savruluşu değil midir? O zaman, zamanlar içinde kendini bulamayan ve bu savruluşu en nihayetinde yaşayan bizlere bu ne şekilde sirayet ediyor? Tüm bu soruların cevapları aslında konunun çekirdeğinde çözülüyor. Biz de tam olarak bunu ele alacağız. Şöyle düşünelim: Biz bir zaman dilimi içerisinde yaşıyoruz. Çevremizde olup biten, gerek insan temelli gerek olay temelli bir sürü etmen var. Bunlar elbette bizim davranış ve alışkanlıklarımızı etkileyecektir. Her zaman dilimi kendi özelinde bir gerçeklik ve özellik taşır. Ancak başka zamanda var olan insan, hem kabuğuna sığamamış olacak hem de bir yandan dünden gelen benliğinden taşacaktır. Bu tezatlık, yaşamımızın merkezinde biz farkında olmasak bile devam eder. Dünden gelen alışkanlıklar, bazen bir çocuğun kendi zamanında etkilendiği, belki ailesi belki arkadaşlarından dolayı küçük yaşlarda başladığı bir alışkanlık olarak değerlendirilebilir. Bu alışkanlıklar peki bizleri nasıl tüketiyor? Erken yaşlanma, belki sağlık sorunları, belki de yaşam süresinin erkene çekilmesi gibi birçok sonuca neden oluyor.
Bizi bu şekilde tüketen bir düzen olduğu da yadsınamaz. Yeni nesil insanlarla, eskiden bu alışkanlıklardan uzak yaşayan insanları biraz değerlendirmek istiyorum. Bu, aynı zamanda yeni nesil bilinçli, eski nesil zararlı alışkanlıklar da olabilir. Yeni nesil insanlar, daha çabuk elde etmeye ve daha çabuk tüketmeye programlı diyebiliriz. Çünkü artık bir çocuğun sigaraya başlaması çok daha kolay ama bir yandan bu alışkanlığı durduracak birçok etmen de çevremizde mevcut. İnsanların daha çok bilinçli olması açısından her şey gözümüzün önünde. Yani istese bir çocuk erken yaşta sigaraya başlayıp sağlık problemleriyle de uğraşabiliyor. Başka bir açıdan da bilinçlenip bununla ilgili önlem alabiliyor. Bizler, yazının en başında da bahsettiğim gibi, zamanı kendimiz yönetiriz ve içinde sıkışıp kalamayız. İşte bu yüzden, belki de bazı büyüklerin dediği gibi, gençliğin hâli çok da kötü değildir. Hiçbir zaman dilimi ne kendini yönetir ne de başkasını. Varoluş sancılarından yeni bir duruma sıçrama yaşayacaktır. En büyük göstergesi de bazen farkında olmadığımız o döngülerdir. Ailede yemek yeme alışkanlığı güçlüdür. Anne tatlı yapmayı sever, hamur işi çok yapar. Otomatik olarak çocuk kilo problemi yaşar. Bunlar en küçük döngülerdir. Ciddi döngüler ise alkol veya sigaraya küçük yaşta özendirici ortamlarda bulunan çocuklardır. İleriki yaşamları etkileniyor insanların; evet, ama bunların hepsi bir önceki zamanın içinden taşan ve dönüşen olayların sonucudur.
Sonuç olarak, zamanlar içinde varız. Biz varsak zamanlar var. İçi boş hiçbir şey tek başına anlamdan mükellef değil. Alışkanlıklar, zamanın içinde eriyen bir niteliğe sahip değil. Bir mıknatıs gibi birbirini çeken süreçlerin birleşimidir. Bu yüzden bizler en doğrusunu en doğru noktada yaşarsak, kötü alışkanlıklar bizi yıkamaz. Bir günün başka bir günü varsa eğer, o gün aslında bugündür. Ne uzak ne de yakındır; benliğimizden taştığımız noktada beliririz. Ve en çok bize sorgulatan da o’dur ya aslında…

















