Çok sıra dışı görülür erkeğin gözyaşları. Acizlik, belki de zayıflık kabul edilir. Hangi şartlar olursa olsun, erkek adam ağlamaz anlayışı vardır toplumda. Böylece duygular üstü örtülüp bilinçaltına itilir ve istenmeyen duygu kategorisine girer. Hatıra getirilmek istenmez. Özellikle çocuk yaşlarda yetiştirilen söz konusu bu kişiler ileride duygusal ilişkilerde sorun yaşarlar.
Her duygu insan için yaratılmıştır. Gülmek ve şaşırmak ne kadar normalse, ağlamak da o kadar normaldir. Günlük hayatta çoğu zaman stresi yönetemeyebilir ya da rutinden sıkılabiliriz. Üstümüze çeşitli yükler binebilir. Kimilerini atlatıp kimilerini atlatamayabiliriz. Böyle olunca da içten içe içimizi dökebileceğimiz ve kimseye anlatamayacağımız bir ortama ihtiyacımız olabiliyor. O ortamda kendi kendimize konuşup çözüm aradığımız ya da çözüm bulamazsak bile içimizin demini gözyaşlarımızın aldığı kadar kendimizi rahatlamış hissederiz.
Ağlamak en çok da yalnızlığa yakışıyor. Derdini insana anlatmak istemeyip dağa, taşa anlattığında en çok hissediyor. Ruhunu dondurup her hali zarar veriyor. Baştan başa kuşatıyor bedenini. Hal böyle iken, yalnızlığa en iyi gelen ilaç da ağlamak oluyor.
Bilinçaltına atılan her duygu elbet bir gün gelip bizi bulur. Yaşanması gerekirken yaşanmamış her gerçek bizi yarım bırakabiliyor. Bundan dolayı eksik kalan her yönümüz, iyi ya da kötü, bir gün tamamlanıyor. Gerek pişmanlıklar, gerekse özlemlerle bu durum kendini belli ediyor. Yani her koşulda yaşanması gerekenler peşimizi bırakmıyor.
Ne yazık ki toplum her duygumuzu normal görmüyor. Destek verileceğine ötekileştirilmiş hissettiriyor. Yaşanmamasını ya da yaşansa bile saklamamızı emrediyor. Bundan dolayı erkek ağladığı zaman elleriyle gözyaşlarını kapatır ki toplum onun güçlü (!) biri olduğunu anlasın…