Lisede verdiği emeklerinin karşılığını bir nebze de olsa almış, eğitim fakültesini kazanmıştı. En büyük hayali öğretmen olmaktı. Bu hayalinin üniversite kısmı gerçekleşmişti. Üniversiteyi de başarı ile bitirirse hayaline tam olarak kavuşmuş olacaktı.
Bir hayali daha vardı; karşı sınıftan gönlünü kaptırdığı kıza bir açılabilse her şey yoluna girmiş olacaktı. Bin bir uğraştan sonra nihayet kızdan bir randevu alabilmiş ve o gün ilk defa buluşup beraber bir yemek yiyeceklerdi. Belki de bu buluşma evlilik için bir dönüm noktası olacaktı.
Erkek öğrenci yurdundaki ranzasından heyecanla kalktı. Duşunu aldı. En güzel kıyafetlerini giydi. Güzel kokular süründü. Heyecanı her halinden belliydi. Kendisine takılan arkadaşlarına hiç aldırış etmeden ayakkabısını parlattı. Aynadan son kez kendisine baktı. Arka cebindeki cüzdanını ve içindeki parayı kontrol edip dışarı çıktı.
Serviste yerinde duramıyor, bir an önce merkezdeki kız öğrenci yurduna ulaşmak istiyordu. Sık sık kolundaki saate bakıp duruyordu. İlk randevusuna geç kalmak ayıp olurdu. Servisteyken kızla nerede yemek yiyeceğini, neler konuşacağını düşünüp durdu.
Servis, kız öğrenci yurdunun önünde durunca heyecanı kat be kat arttı. Anlaştıkları gibi yurdun önündeki akasya ağacının altında beklemeye başladı. Yüzünde belirli belirsiz bir tebessümle, küçük adımlarla bir sağa bir sola sürekli hareket ederek; sabırsızlığına ve heyecanına hükmetmeye çalışıyordu.
Bir anlık gözlerini kapattı. Gönlünü kaptırdığı kızın gülüşünü hatırladı. Bu nasıl güzel bir gülümseyişti. Kıza bir kez daha hayran kaldı ve ne kadar doğru bir tercih yaptığını düşündü. Tam o sırada omzuna hafifçe dokunan bir el hissetti. Kalbi duracak gibiydi. Heyecanla arkasına döndü ve büyük bir şaşkınlık yaşadı. Omzuna dokunan, birçok dersine giren hocadan başkası değildi. Hoca, öğrencisinin kız öğrenci yurdu önünde beklemesinin sebebini az çok anlamış ve bu edayla: “Burada ne bekliyorsun?” diye sormuştu.
Kısa bir bocalamadan sonra “Şey! Hocam! Otobüs bekliyorum.” diye yanıtlamıştı. Hoca, elini öğrencisinin omzuna koyarak “İyi bekle. Bekle bakalım.” deyip uzaklaşmıştı.
Yaklaşık beş dakika sonra kız da buluşma noktasına gelmiş, ikisi beraber nezih bir ortamda güzel bir yemek yemiş; gelecekleri ile ilgili tatlı sohbetler etmişlerdi.
Derken ilk vize ve final dönemi gelip çatmıştı. Tüm derslerde iyi notlar almasına rağmen, kız öğrenci yurdu önünde karşılaştığı hocanın iki dersinde bütünlemeye kalmıştı. Birinci dönem bitmiş, ara tatil başlamıştı. Herkes memleketine giderken, bütünlemeye kalan romantik aşık memleketine gidememiş, üstelik girdiği bütünleme sınavından da başarılı olamamıştı. Bu şekilde birinci sınıfın, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfın her iki döneminde de aynı hocanın aynı derslerinde tekrara kalmıştı.
Dördüncü senenin sonunda tüm sınıf arkadaşları mezun olmuştu. Ancak kendisi hâlâ başarılı olamadığı derslerin sınavları ile uğraşıyordu.
Gece gündüz ders çalışarak yaz dönemi bütünleme sınavlarına girmiş, amfideki sırasında sorulan soruları cevaplandırıyordu. O sırada omzuna bir el dokundu. Başını kaldırıp baktığında aynı hocayı tepesinde dikili buldu. Hoca, hafifçe eğilerek kulağına fısıldadı: “Otobüs geldi mi?” diye…
Dört yıldır bu derslerden kalma sebebini tam olarak anlayan romantik aşık, “Hocam, siz galiba o zaman beni yanlış anladınız. Size olan saygımdan ve de utangaçlığımdan dolayı kız arkadaşımı bekliyorum diyemedim. O yüzden otobüs bekliyorum dedim. Galiba size saygısızlık yaptığımı düşünmüşsünüz. Kesinlikle size karşı bir saygısızlığım olmamıştır. Tüm sınıf arkadaşlarım mezun oldu. Çoğu göreve başladı, ben hâlâ buralardayım. Lütfen hocam, bu bir türlü gelmeyen otobüs artık gelsin!”
Bu konuşmanın ardından romantik aşık tüm derslerden geçip mezun olmuş…
Gelelim kıssadan hisseye…
Liyakat esas alınmadan üniversitelere alınan, içi boş öğretim görevlilerinin çoğunun tavrı maalesef böyle…
Yeterli bilgi, beceri ve donanıma sahip olmayan hocalar, müdürler, yöneticiler bu yetersizliklerini aşırı disiplin, mobbing uygulama; öğrencilerin, memurların, çalışanların kılık kıyafeti, saçı sakalı gibi gereksiz şeylerle uğraşarak, çözüm odaklı tüm davranışlardan kaçınarak problemin ta kendisi olmaya gayret ederler.
Bu tip yönetici ve hocalardan dolayı insanların çalışma şevki, motivasyonu düşer; kişilerin ve kurumların başarısı bu durumdan çok olumsuz etkilenir.
Bir topluma, bir kuruma yapılabilecek en büyük ihanet, makamlara liyakatsiz insanlar getirmektir.