“Ne ise o idi, diyemem fazlasını…”
Hay bin Yakzan, İbn Tufeyl’in eseri olmakla birlikte İbn Sinâ’nın aynı adlı risalesiyle karıştırılmamalıdır. İbn Tufeyl, İbn Sinâ’dan sonra bu eseri daha geniş ölçüde tekrar yazan ilk düşünürümüzdür. Eser, Dünya tarihinde ilk felsefi roman olarak kabul edilir ve Doğu’ da alegorik eserin kaynağıdır. Fakat Hay bin Yakzan, muhteviyat açısından tamamen simgesel değildir; alegorik öykülerin içeriği felsefik bir bağlamda ilerler. Kitap da iki ayrı bölümden oluşur ve fasıla fasıla ilerler. İngiliz yazarlardan Daniel Defoe de, Robinson Crusoe adındaki kitabında Hay bin Yakzan’ı örnek almış ve eserinde ona ithafta bulunmuştur. Eser, ıssız bir adada, bir ceylan tarafından büyütülen Hay bin Yakzan isimli bir çocuğun akıl, tefekkür ve irade yoluyla Yaratıcı’yı ve evreni anlamlandırmasını konu edinir. İbn Tufeyl, bir nevi Hay bin Yakzan’ın kimliğinde insanoğlunu anlatır. Eser, felsefi bir roman olarak ise, insanın aklıyla -ki akıl, varlığın iç yüzünü/özünü anlamaya güç yetiremez-, yaşanmışlık ve içgüdü ile hakikati, gerçek varlığı keşfetme sürecini biz okuyuculara sunmaktadır.
Yapıt, evrenin, ruhun, bedenin dolayısıyla varlığın oluşumu ve insanın tek bir Yaratıcı’yı bulma serüveni üzerine kuruludur. Hay bin Yakzan, fikrimce varlık ve felsefenin doruk noktasıdır. Eser, imgesel bir anlatım ve hikaye eklemeleri ile zenginleştirilmiştir. Hem tasavvufî hem felsefî yapısı gereği sorgulatan, tabuları yıkan, algıları yeniden kuran bir anlatımı bulunmaktadır. Bunu bize düşündüren ise, şüphesiz eserin varlık üzerine oluşturulan ve duyumsatılmak istenilen mesajlarıdır. Filhakika kitapta geçen, “Evrenin başlangıçsız ya da yaratılmış oluşu konusundaki kuşku ve ikircimler, ulaşılan sonucu etkilemiyordu. Her iki durumda da cisim olmayan, ne cisme bitişik, ne ondan ayrı, ne cismin içinde, ne onun dışında olan bir Özne’nin varlığının zorunluluğu kesinlik kazanıyordu.” gibi evrenin, varlığın oluşumu hakkında betimlenen keşif sürecidir. Hakikat; beşeriyyet, eşya ve mahlukâtın zuhuru hakkında, görünen yüzünün altında daha derin bir manayı gözler önüne serebilir. Eserde evrensel insanî temalar üzerinden verilen mesajlar da oldukça betimleyici ve alegoriktir:
Bilgiye Özgürce Ulaşmak
Hay, ıssız bir adada yalnız başına büyür; doğayı gözlemleyerek fizik, biyoloji ve metafizik bilgisine ulaşır. Eserde geçen, “Hareket için mutlaka bir hareket ettirici gereklidir. Hareket ettirici, eğer cisme bulaşan (sirayet eden) bir güç ise, cismin varlığıyla var olur, parçalanmasıyla parçalanır.” cümlesi Hay’ın doğaya dair gözlemlediği fizikî bir oluşumdur. Eserde yazar, hakikate giden yolda ilk merhaleyi insanoğlunun dayatılan kalıplara bağlı kalmadan, merakla hakikati araştırması gerektiğini söyleyerek aşması gerektiğini vurgular. Eserde, insanlık adasında yalnız bir hakikat yolcusunun müşahadeye/Allah’a ulaşması ele alınmaktadır. Mesela, Hay’ın yalnızlığı, aslında onun bir eksikliği değil, şüphesiz kazancını teşkil eder çünkü, yalnızlık derin bir içsel gelişim alanını kapsar. Örneğin, Hay bin Yakzan, kendinden başka bir şey görmediği zaman, düşündüğü şeylerin aslını anlamaya başlar. Kendisindeki şey, yine Yüce Yaratıcı’nın özünden ayrı bir şey taşımamaktadır ona göre. Kendi varlığının kaynağı aslında Mutlak Varlığın kaynağıdır. “Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O’nun ilmi dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de kuşkusuz apaçık kitaptadır.” Kur’an, 34/3 ayetinde de belirtildiği üzere, zerreler Güneş’ten (Allah C.C) bağımsız değildir; damla, Derya’dan (Allah C.C.) ayrı düşünülemez.
İçsel Keşif
Kitap, eril gelenekte yazılmış olsa da, insanın özünü anlatır. Öz, İslam mistisizminin yapı taşıdır. Yaratıcı olan Allah’a visalde içsel keşif şarttır. Bu keşif için, insanın kendi özünü, maddeden kurtarması lazımdır. Varlık/madde burada “misal”ken, “Asıl”a yani mânâ âleminde kendi özüne dönmesi, Mutlak Yaratıcı’ya ulaşması bu keşif dolayısıyladır. Dünyaya, kendi benliğine ve başkalarına yani Allah’tan başka her şey olan mâsivâya bağımlı/bağlı kalmadan, içsel bir anlam arayışı oluşturmak, geliştirmek lazımdır. Bu anlam arayışında gönlü bütün dünyevî arzu, isteklerden temizlemek lazımdır. Eserde Hay, Tanrı’yı bu içsel tefekkürle bulur. Yazar, Hay’ın kimliğinde, ilk olarak insanın varlığını sorgulayarak, insanın kendi manevî yolculuğunu başlatmasına dem vuruyor.
Doğayla Uyum, Kendine Yetebilme
Hay, tabiatla uyum içinde yaşamayı, hastalıkları bitkilerle tedavi etmeyi, barınak inşa etmeyi öğrenirken doğal kaynakları kendi lehine kullanabilmeyi de öğrenmektedir. Zerreden şemse her varlığın hakikati Yüce Yaratıcı’ya aitken ve ezelden ebede bu varlık temaşasında Yüce Zat’ın (C.C) nimetleri gözler önündeyken Hay’ın tefekkür merhalesi ilk kainat nazarındadır. İşte bu tasavvufî temayül, onu hakikat bilgisine ulaştırır.
Toplumsal Kalıplara Sorgu
Hay’ın, kitabın sonuna doğru dil öğrenmeye başlaması ile beraber, başka toplumlarla daha doğrusu medenî bir toplumla karşılaşması ve onun ikiyüzlülüğünü, yalancılığını fark etmesi göze çarpmaktadır. Hay, hakikatin özüne erişememiş olan bu toplumun mutlak doğrularına boyun eymeyen bir tavır sergilemektedir. Toplum dolayısıyla “insanlar”, hakikat bilgisinin yalın haline henüz hazır değillerdir; günlük koşuşturma ve geçim derdiyle haşır neşir olmakta, bir riyazet, bir tefekkür imkanı yaşamamış olmakta, bu sebeple varlığın özünü, hakikati anlamaya ehil değillerdir. Yalnız Hay’ın varlık bilgisini insanlığa ulaştırması, onlara gerçeği anlatması bir din metaforu olarak sunulur. Tıpkı bir peygamberin, hakikatin aslını insanlığa somutlaştırarak anlatması gibi. Hay’ın daha sonra tekrar adaya dönmek istemesi, henüz hakikatin aslına erişememiş olan bu toplumun değişmez mutlak doğruları yüzünden olacaktır. Çünkü kendi sığ kalıplarını yıkmak istemeyen bir toplum, daima ötekileştirici bir tavır sergiler. Bu da bireysel anlamda sorgulayıcı bir zihniyet olmadığından, mânâ kapılarını keşfe kapatacaktır. Hay bin Yakzan genel olarak insanın ‘yalnız’ başına hakikati bulabileceğini gösteren bir felsefi roman olmasının yanında bir tasavvufî hikâyedir. Yazıldığı zamandan bu yana insanlar üzerinde derin bir etki bırakan bu eser, hakikati arayan müridlere bir mürşid olacak, yol gösterecektir. Tefekkürle kalın.
“Sorma gerisini, düşün hayırlısını.”
Kaynakça: Hay bin Yakzan, İbn-i Sina Ibn Tufeyl, Yapı Kredi Yayınları, 2024.