Bir zamanlar değer üretirdik ve çok kıymetliydi hepsi. Sonra “çok da kıymeti olmayan” şeylerin etrafında toplanmaya başladı insanlar. Günümüzde merkeze konulan her ne olursa olsun sonuç değişmiyor artık. Ona ulaşabilmenin bir değeri var ve merkezdeki şey sadece bir aracı. Bir sanat eseri, obje, statü hatta bir kişi bile olabiliyor. Kendilerine değer kattığı için bol sıfırla ağırlanırken, sömürülüp modası geçtiğinde ise bir ederi kalmıyor. Çünkü kıymetsizler.
Küresel çaptaki en gerçek salgın kültürel bazda olan. Kıtaların yaklaşması gibi toplumlar birbirlerinin içine girdikçe, moleküler etkileşimi andıran yeni özellikte arızası bol bireyler türüyor her yerden. İnsan olmanın doğasına ters yönde değişen kafa yapıları maalesef üretkenliklerinden bir şey kaybettirmiyor. Kanserli hücre gibi kendi arızalarını geliştirip değiştirerek klonluyorlar. “höt hütçü” toplum baskısıyla düzeltebileceğini zanneden tembelleşmiş kontrol mekanizması ise toplumun bu yöne doğru evrilmesinin önüne doğal olarak geçemedi. Çünkü bu süreç planlı ve organize olarak belirli güçler tarafından kontrol ediliyordu ve hâlâ da öyle.
Diğer taraftan kıymetli olana gönül verenlerin yaşam mücadelesi “Sefiller” düzeyinde ilerlemeye başladı. Görülmek, kıymetli olduğunu ispat etmek, karşılığında hak ettiği değeri talep edebilmek ki o da cesaret işi oldu artık, az da olsa motive edici bir karşılık alabilmek gibi dertlerin içinden ateş çemberinden geçer gibi geçmeleri gerekiyor. Sağ çıkabilenler ve az da olsa kendilerine destek verecek o kesime ulaşabilenler de artık bir değer sahibi olabiliyor. Fakat dikkatli olmaları lazım. Ola ki çok kıymetli olursa karşı tarafın gözünü korkutabilir. Bu yüzden olağan halkın beğenilerinin kırıntılarını, en az zarar verecek şekilde alıp, harmanlayıp ve hatta kıymetli olanın perdelenmesi bile gerekebiliyor.
Peki öne çıkarmaya çalıştığımız kıymetliyi özel yapan nedir? Öncelikle ortaya çıktıktan sonra, toplumdaki her bireyin ortak malıdır. Aidiyet duygusu bireyleri mihenk taşı gibi kendisine belli bir mesafede toplanmalarını sağlar. Böylece olası her türlü dejenerasyona karşı bağışıklığı yüksek bireyler inşa etmiş olursunuz. Yani, kolay savrulup gitmeyen, omurgası olan bireylerin birleşimiyle sağlıklı, gelişen ve yükselen bir toplum yapısı demektir bu aynı zamanda.
Kültürel değerlerimizin iskeleti hükmündeki temel kıymet sütunları, bizi de güçlü kılan unsurlardır. Bir zamanlar insanlar da bunun bilincinde olarak daha güçlü savunmasını yapabiliyorlardı. Bu sebeple de doğrudan saldırıya maruz kalmadılar. “Bize ne olduysa, azar azar oldu,” formatında önce içlerini boşalttılar. Elimizden bırakmak isteyebileceğimiz kadar hafifleyen kof değerler bütünü ilmek ilmek örüldü. Bunu bir örnekle açıklayalım. Bir televizyon programına konuk olan sinema sanatçıları, küfürlü konuşmanın kültürümüzün ne kadar önemli bir parçası olduğunu savunuyorlardı. Onlara göre kıymetliydi ve sahip çıkılması gereken bir unsurdu. Uzaylı edasıyla dinlediğim cümlelerin ardından aynı coğrafyayı paylaşmak zorunda olduğumuzu fark etmemle irkildim. Dinamitledikleri tek şey kendi değerleri değildi.
Malum şekilde kafaları karışmış bu insanların sormaları gereken soruyu düşünmeye koyuldum. Mesela “Kültürümüze has olan her özellik bir değer midir? Kıymetli midir?” “Bize ait bazı yanlış davranış biçimi ve sözlerin, ancak eğitimsiz ortamda ortaya çıkan marazlardan olması gerçeğine karşı, nasıl bir tutum geliştirilmelidir?” … ve sorular uzar gider.
Bu aşamada cevaplamaya geçmeden önce başka kültürlerde dikkat çeken bazı farklılıklara bakalım. Afrika’daki bazı topluluklardaki evlilik ve birliktelikle ilgili bizim gayriahlaki diyebileceğimiz bazı ritüeller var. Bunların ne olduğunu açmadan, o topluluğun geneli tarafından kabul edilip benimsenmiş olmalarına dikkat çekmek istiyorum. Yani o topluluğun kültürel yapısının tanımlayıcısı niteliğindeki özellikler. Kültüre dahil ettik mi? Evet. Fakat kıymetli midir? Hayır. Çünkü dünya genelinin ve bize ait dini ve kültürel ögelerin ortak paydada buluştuğu alanın yakınından bile geçemeyecek özelliğe sahipler. Bir topluma bu davranış biçimini sokmak ancak zarar getirebilecekken, kıymetli diyemeyiz. Ancak o toplumun fertleri için değerlidir. Kişilere statü ve kıymet kazandıran bir araçtır ve tersi bir davranış biçimi toplum dışına itilmekle sonuçlanacaktır.
Farklı merkezlere tutunmuş iki topluluğun içindeki zorunlu davranış biçimleri de değişebiliyor. Öyleyse kişilerin değer yargılarını ve karar verme mekanizmalarını değiştirdiğiniz zaman yeni bir düzen inşa etmiş oluyorsunuz. Bu bazen bizlere kaos gibi görünse de yeni dünya düzeni bu aşamalardan geçerek şekillendi ve süreç hâlâ devam ediyor. O karmaşadan beslenip yönlendirmede ustalaşan güç odaklarının ellerinde içi boşaltılan kültürel değerlerimiz yenileriyle modernizm adı altında güncelleniyor. “Hangi çağdayız?” kalıbında çağa uygun olmanın gereği olarak adeta dikte ediliyor.
En başta söylediğimiz gibi gerçekten kıymetli olanlara talep düşürüldüğü için üreticileri ve savunucuları da güç yetiremez hale geldi. Toplumun bağrında değer bulmayan her şeyin zihinlerdeki kıymeti siliniyor. Gerçek bir ameliyat masasındayız ve bu işin acısını hisseden çok az insan kaldı. Çoğunluk narkozlu; cinsellikle, modernite ile, sosyal platformlarla, maddiyatla, açlıkla, yaşam mücadelesiyle, estetik çukurunda ve nicesiyle… Uyutulmuş durumdayız.
Toplumların gelecekleri genel davranış biçimlerinin kabulünün tersine bireysel sorgulama becerileri ile belirlenecek gibi duruyor. Yapay zekanın ortaya çıkmasının da ardından verilerin ve dolayısıyla bilinen tüm gerçekler sorgulanmaya başlandı. Belki de yıllardır gördüklerimiz bir yapay zekâ ürünüydü diyenleri de garipsemiyoruz. Olası her ihtimale dünya çapında hazırlanırken olağan dışı yaşanabilecek her zorluk toplum olarak hepimizi etkileyecektir. Bu durumda ayakları yere sağlam basanlar hariç büyük yıkımlarla güçsüz düşecekler. Kıymet bilir hafızamızı canlandırmanın bir yolunu bulmak bizleri çözümlere giden yolları açacak temel anahtar olacaktır. Çünkü kendi kıymetini bilmeyen her insan başkasının biçtiği değere razı olmak zorunda kalacaktır.