Ey gönül,
Bazı çaylar konuşmaz, sadece bekler. Beklemek bazen içilmekten daha uzun sürer. Çünkü bazı bardaklar dudak görsün diye değil, hafızayı uyandırsın diye konur sofraya. Bir hatıranın davetidir onlar. İçilmese de yeri vardır, sesi vardır, bekleyişi vardır. Ama artık el uzanmaz onlara. Çünkü o bardak gelmeyenin yerini tutmaz, sadece yokluğun suretini taşır.
İki bardakla başlar bazı akşamlar. Biri senin elindedir; sıcaktır, tazedir. Diğeri ise boş görünür. Ama bil ki en çok o doludur. İçinde buhar değil, bir suskunluk, bir özlem ve bir zamanlar saklıdır. Çayın sıcağı yavaş yavaş geçer. Ama yokluk… İşte o, buhar gibi cama yapışır. Görüşünü engellemez ama geçmişi perde yapar. Sen dışarıya değil, içindeki eski bir güne bakarsın artık.
Çay görünürde bir içecektir, evet. Ama hakikatte o, içinin döküldüğü bir aynadır. İki kişi içildiğinde muhabbet olur. Ama tek başına içilen her çay suskun bir hasrete dönüşür. Bu hikâye sabahla değil, bir vedayla başlar. O vedada bir el uzanmaz artık ikinci bardağa. Ama sen hâlâ iki bardak çıkarırsın raftan. Sorsalar “alışkanlık” dersin. Ama kalp bilir ki bazı alışkanlıklar hatıralardan daha sadıktır. Çünkü bazıları gitse de yerleri kalır. Ve bazı bardaklar sadece “bir ihtimal” için masada tutulur.
Zira çay sadece çay değildir; bir çağrıdır, bir sitemdir. Bazen bir “gelsen, anlatacak çok şey vardı” fısıltısıdır. Koyduğun o ikinci bardak bir dosta değil, bir hatıraya konuktur. Bir zamana, bir sessizliğe uzanır. Kimi gün o bardağa bakarken gözlerin dalar; kimi gün çay soğurken senin içinden bir şey eksilir.
Bil ki çay sadece sıcakken içilmez. Bazı çaylar vardır ki soğudukça derine işler; kalbe, hafızaya, sessizliğe siner. Onun tadı artık dilde değil, zamana sinmiş hatıradadır. Ve biri gelir, masaya bakar, sorar: “İkinci bardak niye?”
Ne bilsin… O ikinci bardak bir kişiye değil, bir geçmişe aittir. Gülüşüyle, sözüyle, hatta susuşuyla… Çünkü bazı ayrılıklar kelimeyle bitmez, bir çay bardağının yarım kalışıyla duyulur. Ve bazı sessizlikler vardır; çaydan buhar değil, içten bir sızı yükselir.
Çay kalbin dilidir; sevincin demlenmiş hâlidir, kederin buharlaşmamış sesidir. Ve bazı çaylar vardır ki bitmez. Bitmiş gibi görünür ama içte sürer. Saatler geçer; sen içersin, konuşursun, susarsın. Ama o ikinci bardak hep oradadır:
Sessiz ve bekleyen.
Sanki biri birazdan kapıdan içeri girecekmiş gibi… Ama senin kalbin bilir:
Kapı açılmaz ve hatıra kapanmaz.
Ey dost, bilir misin çayın sırrını?
Zamanla yarışmaz, zamana eşlik eder. Sen çayı içerken zaman seni izler. Bazı çaylar birlikte içildiğinde geçmiş olur. Ama bazı çaylar vardır ki yalnız içildiğinde seni geçmişe geri götürür.
Çay sadece demlenmez, aynı zamanda içte biriktirilir. Bir yudumda ne çok şey gizlidir: bir kahkaha, bir sitem, bir suskunluk, bir kalış, bir gidiş…
Ve belki de her yalnız içilen çay, bir yokluğun ardından hâlâ umutla konulan o ikinci bardaktır.
Sevgi, saygı ve dostlukla…