Her birey dünyaya belli bir potansiyel ile gelir. Daha sonra bunu gerek aile gerekse sosyal çevre şekillendirir. Bir bebeğin dünyaya merhaba dediği ilk andan başlar beklentileri. Anne, bebek için “sevgi, besin kaynağı” baba ise “güven, güç” kaynağı olabilmeyi teşekkül eder. Mütebessim duygular uyandırmanın içsel ve dışsal motivasyonuyla var olmak ister âdemoğlu. Hayatımızın mihenk taşını, benliğimizi, kimliğimizi oluştururken, insan olabilmenin mücadelesiyle çoğu zaman meczup oluruz. Bedeni ayakta tutan büyük organlar olduğu gibi duygularımızı, düşüncelerimizi ayakta tutan ruhsal organlarımız da vardır. Ruh beslendikçe beden güçlenir. Peki ruhsal güçlenmeyi nasıl sağlayacağız? Siz okurlara bu soruyu, kendinizle sorgulayış içerisinde olmanız için yönlendirdim. Kimimiz için maneviyat yolculuğu, kimimiz seyahat etmek, müzik dinlemek, resim yapmak, fotoğraf çekmek, bazılarımız Kehkeşan samanyolunu keşfe çıkmakta bulabilir arayıp da erişmek istediği her neyse. Herkesin yaşama dönük bir prototipi (ön izleme) vardır aslında. Aklıselim hiçbir birey rastgele avcı-kardeş fikriyle harekete geçmez. Belli bir plân ve prototiplerle çizer evrenini. Tevatür veya mütevatir yaşantılarla haberlerle ilgilenmez. Birçok yönden gelişmek, öz benliğini geliştirmek yani insan potansiyeli hareketine dahil olabilmek ister. Anne karnında başlar öğrenmeye, bu döngü hayatın son buluş anı velhasıl mezara kadar süregider. Çağın getirisine ayak uydurma, uydurabilme bir nevî. Çağ, neden çok boyutlu insan becerileri ve yetenekleriyle donanmamızı istiyor? Bu sual hepimizin damağında kekremsi bir tat bıraktı sanki. Evet, ben de sizlere katılmıyor değilim. İnsanoğlu bu mücadelenin neresinde olmalı ya da olmamalı çoğu zaman saydam düşünceler gölgede kalıyor. Yine de biz asilzade bir duruş sergileyip insan olabilme hareketiyle hemhâl olalım. Potansiyellerimizin peşine düşelim. Tezvir işleri bırakıp temiz işler, uğraşlar edinelim. Çağımızda artık bilgiye, belgeye, güncel olan eğitim ve öğretimlere erişmek neredeyse saniyeler, dakikalar içerisinde olabiliyor. Mobil çağda yaşamanın getirisi ve kolaylıklarından da istifade etmeyi ihmal etmeyelim. Dünya, yönünü teknolojiye dönmüşken bizler dar ve sıkışık kozasında kalmış ipekböceği olmayalım. Yönsüz bir yolda soluklanıp beklemeyelim. Çok boyutlu insan becerileri ve edinimleri edinen bireyler hem kendilerine hem de sosyal çevrelerine faydalı olabilmektedirler. Birçok şeyi kendince çözen değil, birden fazla düşünce perspektifinden çözüme kavuşturabilmenin gücüyle insan potansiyeli hareketinde yerini alırlar. Bu anlatılanları en iyi özetleyen Mevlâna Hazretlerinin “Yeni şeyler söylemek lazım” başlıklı şiiri olacaktır fikrimce.
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…”
Her dem kendimizi yenilemeli, içimizdeki potansiyeli açığa çıkarmalıyız. Keşke dememek için içinde bulunduğumuz anın değerini bilip yarını bugünden inşa edebilmeye çalışmalı, buna gayret etmeliyiz. Zira “İki günü birbirine eşit olan zarardadır”, vesselam.