“Bana sorun çıkarma!” diye bağırdı adam. “O kadından hoşlanmadığımı biliyorsun.”
Sustu kadın. Yıllardır susuyordu. Ne zaman bir isteğini dile getirecek olsa azarlanıyor, talepleri yok sayılıyordu. Oysa ne demişti ki? Tek isteği, arkadaşıyla kahve içmekti. Ama adam hiddetle bağırdı:
“O eve gitmeni istemiyorum. O kadının da bu eve gelmesini istemiyorum.” Hep böyle olurdu. Kocasına bir türlü arkadaş beğendiremezdi. Kimle görüşmek istese mutlaka bir kulp bulurdu. Kiminin saç rengini kötüydü, kiminin bakışları. Çalışan bir kadın ise tehlikeliydi. İnsanı yoldan çıkarabilirdi. Herkesin kötü olduğu bir dünyada zavallıcık giderek yalnızlaşıyordu. Yalnızlaştıran ise belliydi; kocası.
Kocası onu evin dışında bir yerde hayal edemiyordu. Kadın eve aitti; evin tüm odalarına. En çok da mutfağa. İlgi ve şefkat için dilenmekten vazgeçeli çok olmuştu. Hatta bir kadının ne istediği, neler beklediği konusunda bile yozlaşmıştı. Kocasının onu soktuğu kalıplar öylesine keskindi ki kadın o kalıplardan çıkmak için çabaladığında kocasının onun için kurduğu setlerle karşılaşıyordu. Güya bunları onun iyiliği için yapıyordu. Karısı, kendisini umursamayan kocasına karşı hükmü olmadığını biliyor, ses çıkaramıyordu. Yirmi beş yıldır kendini kabullendirememiş olmanın ağırlığı altında eziliyordu.
Onun ne hissettiğini, neye ihtiyacı olduğunu anlamayan, onu yeterince sevmeyen bir adamla evlendiğini fark ettiğinde ikinci çocuğuna hamileydi ve evini terk edecek gücü yoktu. Yıllarca o güce sahip olmayı bekledi, ama gücü uzun zaman önce tükendi. Belki de kaderin ona oynadığı oyun buydu. Kendisini değersizleştiren bir adama karşı direnci ölçülüyordu.
“Çok mutsuzum,” demişti bir keresinde. Kocasının ona sarılıp teselli edeceğini ummuştu, ama adamın cevabı netti:
“Çocuklar büyüyünce gidersin.” Çocuklar çabuk büyüdü. On yıl içinde iki oğlu da üniversite okumak için başka başka şehirlere gitti. Kadın, adama sözünü hatırlattığında adam yalnız kalma korkusuyla karısının gönlünü almaya çalışarak onu ne çok sevdiğini söyleyip durdu. Kadın inanmış gibi yaptı. Ama kırgındı.
Bir kadın daha öldü. Küçücük dünyasında nefes alamadığı için boğuldu. Herkes doğal sebeplerle öldüğünü zannetti; oysa katili kocasıydı.