Kalem, en sessiz şahitlerden biridir. Sesi yoktur ama yankısı büyüktür; görünmezdir ama iz bırakır. Düşüncenin, duygunun ve ruhun aynasıdır; insanın iç dünyasını kâğıda düşürürken zamanı ve mekânı aşar…
Yazanın kalbini nazik bir derviş gibi taşır.
Duygular ve düşünceler ucunda şekil bulur; suskun dillerin bile konuştuğu bir mecra olur. Dil yanılabilir, unutur, susar; kalem ise yazdıklarıyla ebediyete tanıklık eder. Her satır, kalbin gizli bahçesinden kopmuş bir çiçek; her kelime, ruhun derinliklerinden süzülmüş bir damladır. Yeter ki insan elinde bir silah, dilinde bir kurşun olduğunu unutmasın.
Erken alınmış tüm kararların altında, keskin bir imza vardır. Öyle hoyrat bir imzadır ki, zamanı gelince silmek imkânsızdır.
Bazen kalem, kavuşmaların habercisidir. Uzakları yakın eder, iki gönlü mektuplarda buluşturur. Bazen de ayrılıkların mühürcüsüdür; bir imza ile yolları ayırır, bir satırla ömürleri böler. Kırılan kalem sadece susmak değildir; bazen müebbet bir sessizliğe hapsolmak, kelimenin ölümü demektir. Ama hak için kırılan kalem, sessizliğinde bile konuşur; vicdanlarda yankılanır, zamanın ötesinde yaşamaya devam eder.
Kalem kılıç gibidir.
Bazen hakikati savunur, bazen gönülleri yaralar. Kılıç bedeni keser; kalem ise zihni ve kalbi. Kılıcın açtığı yara zamanla kabuk bağlar; kalemin açtığı yara ise bazen nesiller boyu kapanmaz. Bir kılıç bir insanı yok eder; bir kalem bir milleti ayağa kaldırır, bir toplumu karanlığa sürükler.
Kalemin kılıcı, önce sahibine döner. Sûfî, kalemi eline aldığında kendi içindeki perdeleri yarmalıdır. Kalemin ucundan akan mürekkep, başkasına saplanmadan evvel nefsin karanlığını keser. Hak için yazan kalem batılı biçer; heva için yazan kalem, sahibini kendi elleriyle yaralar.
Kalem, düşünceyi keser; kılıç bedeni. Kılıç kanla temizlenir, kalem hakikatle. Kılıç zorla hüküm sürer; kalem ikna ile. Kılıç sessizliği koyabilir; kalem sustuğunda bile yazdıklarıyla konuşur. Hakikati yazan kalem ölümsüzleşir; heva için yazan sahibini tüketir.
Kalemin sesi kâğıtta değil, vicdandadır; hakikatin nefesiyle konuşur, zamanın ötesinde yankılanır ve ruhlara ışık olur. Kimi zaman bir kavuşmanın müjdecisi, kimi zaman ayrılığın keskin sınavıdır. Kırılan kalem bile bir hikâye taşır; sessizliği bile derin bir şiirdir.
Bazı davalarda kalem kırılır, bazı davalarda güven; ikisi de müebbettir…
Kalem ve Yazının Sırları
Kalem, sadece bir yazı aracı değildir; o, aynı zamanda kaderin yazıcısı, sırrın taşıyıcısıdır. İnsan, kelimelerle sınanır; her harf bir imtihan, her cümle bir yolculuktur. Yazının ağırlığı, kelimelerin içten içe demlenmesinde gizlidir.
Sûret görünen şekil olsa da, onun derininde saklı olan sîret, hakikî endamdır. İnsan sûretle başlar; fakat sîretle anlam bulur. Bu yol, yalnızca bir yolculuk değil, bizzat yolun kendisi olmaktır. Çünkü insan hem yolcudur hem de yol.
Bu yolculukta her şey zıddıyla var olur: Zehir şifaya dönüşür, şifa da kimi zaman zehire. İnsanın asıl imtihanı, bu ikiliğin içindeki dengeyi bulabilmesindedir. Yazının ve kalemin sırrı da işte bu zıtlıkların arasındaki hakikati göstermektir. Yazının kalıcı oluşu, kaderin değişmezliğini hatırlatır. Her satır, geleceğe bırakılan bir iz; her harf, kaderin kaydına düşülen bir işarettir. Bu yönüyle kalem, insanın ömrünü zamana mühürleyen bir araçtır.
Kelimenin İmtihanı
İnsanın kaderle bağı çoğu kez kelime üzerinden kurulur. Kelime yalnızca düşüncenin ürünü değil; aynı zamanda kalbin derinliklerinden doğan bir akıştır. Kalemin yazdıkları, insanın iradesini görünür kılar. Bu sebeple kalem, iradenin ve kaderin buluşma noktasıdır. Her yazı, insanın kendi kaderine attığı imzadır.
Kalemin Sorumluluğu
Neticede kalem, kaderin iz düşümüdür. İnsan kalemle yalnızca yazmaz; aynı zamanda kaderinin izlerini taşır. Bu yüzden kalem bir emanet, bir sorumluluk, bir imtihandır. Yazılan her satır, insanın kendi kaderine dair verdiği bir cevaptır. Kalem, böylece hem yolun yolcusu hem de yolun kendisidir.
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim…
Kıymetli Yazar/Şair Amine Çalışkan hocam yüreğinize sağlık güçlü kaleminiz daim olsun iyiki varsınız