Kavuşmuştum Kazablanka sokaklarına,
Uçuşurken ikindinin rengi akşama.
Tükenmişti billuriye dükkanındaki ışıklar,
Heybetli tepenin dizlerine bakan…
Boyun eğmiştim altuni düşlere,
Koşarken peşinden hızlı yazgımın,
Bırakıp ardımda şehrimin bulutlarını,
Artık rengini unutacağım…
Fes takmıştı Kazablanka, sokulup geceye
Mağrip’ten karanlık havadislerle,
Horlarken uykudaki Cebelitarık
Ortasında alev alev düşlerin…
Azade olmuştum kara korkulardan,
Kandil olmuşken Fatima’nın gözleri geceye,
Uyurdum hurma ağaçlarının gölgesinde,
Fatima’nın kollarına benzeyen…
Fas’ın Kazablanka şehri, bünyesinde barındırdığı sayısız tarihi, kültürel ve coğrafi hususiyetler ile ön plana çıkmaktadır. Her şeyden önce, şehir Paulo Coelho’nun ‘Simyacı’ eserindeki havayı aksettirir zihinlere. Simyacı kitabının başkahramanı olan Santiago, bu şehirden hiç geçmemiş olabilir; fakat Kazablanka, Simyacı’da geçen atmosferi, estetiğe ve gizeme aç yüreklere tattırır, tam manasıyla. Şehirde bolca bulunan billuriye dükkanları ve özellikle ikindi vakitleri, şehrin büründüğü esrarengiz atmosfer bizleri Santiago’nun maceralarının ortasında bırakıp bir hazine avcılığına çıkarır adeta.
Şehir, İspanya’ya çok yakın olması hasebiyle, bu bölgede yaşanmış olan önemli olayların izlerini halen saklı tutmaktadır. Endülüs Emevi Devleti’nin önemli tarihi şahsiyetlerinden olan Tarık Bin Ziyad, Endülüs bölgesini fethe çıkarken bu şehirden de geçmiş ve bu şehrin desteğini de arkasına almıştır. Bunun akabinde, Cebelitarık Boğazı’nda gemileri ateşe veren ve ordusuna yeni bir fetih sahası oluşturan Tarık Bin Ziyad, bu şehrin bugününü de etkilemiştir. Bu şehrin arka sokaklarında dolaşırken, evlerde ve duvarlarda gözlemlenebilen duman izleri, yüzyıllar önce Tarık Bin Ziyad’ın yaktırdığı gemilerin külleriyle oluşmuştur sanki. Bu şehrin geceleri de diğer şehirlerin aksine oldukça kızıl renkler sunar bazen. Burada dalınacak uykular, Mağrip’in alev alev düşlerine geçitler açar. İnsan burada gözünü kapadığı zaman El Hamra’nın odalarında konaklamış hissine kapılabilir. Gözünü açtığı zaman ise sanki bütün bir gece Arap çöllerini arşınlamış duygusuyla ayılabilir.
Bir de kadim aşklar ve sırlar vardır bu şehirde. Yitip giden aşkların ve aşıkların şehridir Kazablanka. Bu şehre adını veren ‘beyaz’ kadar berrak ve saftır buradaki aşklar. İnsan bu şehirde dolaşırken yalnızca kalbinin onu götürdüğü yerlere gider ve yüreğinin yazgısına istemsizce boyun eğer. Burada insan, Simyacı kitabında adı sıkça geçen ve gözleriyle herkesi büyüleyen Fatima’nın gözlerinde kaybolmuşçasına mest olur. Her şeyin sonunda insan, kalbinin esrarına ve manasına vakıf olur.