Asıl Kaybediş: Benzemek
Kur’an-ı Kerim, “Sizden olmayanları dost edinmeyin; onlar size zarar vermek isterler. Sizin sıkıntıya düşmenizi arzularlar…” (Âl-i İmrân, 118) buyurarak, sadece fiziksel değil, zihinsel ve kültürel tesir altına girmenin tehlikesine işaret eder. Zira hak ile bâtıl arasındaki mücadele, sadece cephelerde değil, akıllarda ve kalplerde sürmektedir.
Bir mücadelede mağlup olmak, her zaman bir kayıp değildir. Hz. Hüseyin Kerbelâ’da zahiren mağlup oldu; ama tarihin en büyük direnişlerinden birinin sembolüne dönüştü. Ancak bir mü’minin savaş verdiği bâtıl yapıya benzemesi, kimliğini teslim etmesi, esas ve onulmaz bir mağlubiyettir. Çünkü mücadele edenin değil, mücadele ettiği gibi olanın galip olduğu bir dünyada, adalet, hakikat ve istikamet susar.
Değerin Dönüşümü ve Kimlik Erozyonu
Modern dünya, özellikle İslam toplumlarına sürekli bir “dönüşüm” telkin etmektedir. Bu dönüşüm, çoğu zaman ilerleme, modernleşme veya çağdaşlaşma kisvesiyle sunulsa da, özünde bir kimlik çözülmesi ve değer erozyonudur. Bugün İslâm coğrafyasının bir kısmı, başkalarının sistemlerini ödünç alarak varlık mücadelesi vermekte, fakat neticede kendisi olmaktan çıkmaktadır.
Müslüman; kendi medeniyet perspektifini, adalet anlayışını, ahlâkî kodlarını ve tarihsel hafızasını koruyabildiği sürece var olabilir. Ancak benzemeye başladığı anda, artık onun zaferi değil, başkasının zaferi hüküm sürer.
Savaşın Kutsalı ve Zaferin Anlamı
İslâm’da savaş bile bir değer üretir. Bedir, Uhud, Hendek, her biri stratejik değil, imanî zaferlerdir. Çünkü her biri bir direnişi, bir şahlanışı ve bir teslimiyeti temsil eder. Bu savaşlar, sadece düşmana karşı değil; benzemeye, yozlaşmaya, asimile olmaya karşı da verilmiştir.
Bu bağlamda mücadele, “ölsek de kaybetmeyiz” düsturuyla yapılır. Zira kaybetmek, sadece fiziksel bir mağlubiyet değil; kalbin, zihnin, ideallerin ve değerlerin yenilmesidir. Asıl felaket; savaştığın, eleştirdiğin, yıkmak istediğin yapıya dönüşmektir.
Sonuç: Direnişin Ruhu
Bugün ihtiyaç duyulan, kazanmak için her bedeli ödemeye razı bir akıl değil; kaybetmeyi göze alsa da benliğini koruyan bir bilinçtir. Zafer, hakikate sadık kalanların nasibidir; benzeşenlerin değil.
Dolayısıyla çağdaş mücadelemiz, şeklen değil özce özgür kalabilmenin mücadelesidir. Çünkü “tek kaybediş, benzemektir; savaştıklarına benzemek.”