Hayat, ah sen! Nasıl bir meydan okumasın? Hepimiz için zorluklarla dolusun… İşimiz, ilişkilerimiz, sağlığımız, ailemiz, dostlarımız ve dünya, zaman zaman bizleri öylesine zorluyor ki… Ancak zorluklarla baş etmeye çalışmak, hatta bazen onların üstesinden gelmek bize iyi bile geliyor. Onları aşabilmek için harcadığımız çabanın sonucunda, daha güçlenmiş ve gelişmiş olarak yeniden yaşamaya başlayabiliyoruz.
Geçmişte meydan okuyarak yendiğimiz zayıf yönlerimizi bir düşünelim. Belki de geçmişte öylesine utangaçtık ki insanlarla iletişim kurmak bizi çok korkutmuş olabilir. Bu utangaç olmanın ve etrafımızdakilerle ilişki kuramamanın bize neler kaybettiğini hiç düşündük mü? Hangi fırsatlar kaçtı gitti kim bilir… Şimdi bir düşünelim bakalım, ne zaman insanlarla ilişkilerinizi düzelttiniz ve bu size ne kazandırdı? Ne zamandan beri özellikle bu konuda hayata meydan okumayı başardınız?
Karşılaştığımız her türlü zorlukla aslında büyüdük ve genel olarak yaşam hakkında yeni şeyler öğrendik. Bazen kendi muhasebemizi yaparken, kendimize şu soruları da sormalıyız: “Bugüne kadar karşılaştığım en büyük zorluk neydi? Peki, ben bu zorluğu nasıl yendim?” Bu soruları kendinize sorduğunuzda, aldığınız yanıtlar, son derece şaşırtıcı olabilir. Bazıları için çok çaba sarf ettiğinizi, hatta bir kısmı için meydan okumayı seçtiğinizi ve bunun sonucunda onları yenmeyi başardığınızı, bazıları içinse çok da çaba sarf etmediğinizi, yani hayata meydan okumayı değil, daha ziyade hayata boyun eğmeyi seçtiğinizi gösterebilir. Boyun eğmeyi seçenlerin hayatlarında belki de bunun için pek çok keşke bulunuyor. Zaman zaman içinizi sızlatan bir pişmanlık, vazgeçtikleriniz için duyduğunuz yoğun üzüntü… Biraz da bunu düşünmeliyiz, neden keşkelerimiz var?
Bana göre, ya çevremizdeki insanlar tarafından yanıltılıyoruz ki bu aile büyüklerimiz de olabilir, yakın arkadaşlarımız da, hatta belki bir öğretmenimiz de olabilir, değer verdiğimiz bir yazar da, okuduğumuz ve çok etkilendiğimiz bir kitapta… Veya belki de bizler, haddimizi aşan isteklerde, arzularda bulunuyoruz. Öyle ki olmayacağını bile bile üzerine gittiğimiz taleplerimiz yok mu? Gerçekleşmeyince hüzünlendiğimiz, hatta zaman zaman öfkelendiğimiz? Meydan okumayı seçmiş olsaydık, hala etraf ne der diye korkar mıydık? Ya da pişman olmaktan? Yeni bir şey denemekten? Bir seçim yapmaktan? Aslında ne kadar zor seçimler yaparsak yapalım, sonunda o bizim seçimimiz, bizim yolumuz, bizim isteğimiz değil midir? Meydan okuduysak da, o bizim meydan okumamız değil midir?
Hayatımızın kontrolünü ele almak ve değişiklikler yapmak için asla geç değil. Hepimizin hayatında yaşanmış zor zamanlar vardı ve gelecekte de mutlaka olacaktır. Hepimiz bu zor zamanlardan bir anlamda silkinerek kurtulmadık mı? O şahlanışlar hep bir “hayata meydan okuma” değil miydi? Ya sonrasında duyduğumuz huzur? Bunun yerini kim ve ne tutabilir? Size şöyle bir soru yöneltecek olsam, bana nasıl cevap verirdiniz? “Şu anda hayatınız son bulsaydı, en çok neyi yapamadığınız için pişmanlık duyardınız? Çarpıcı oldu değil mi? Çoktan sona gelmişiz bile, oysa daha zamanımız var sanıyorduk. Hayallerimiz, arzularımız, yapmak istediklerimiz, geliştirmek istediğimiz yönlerimiz, o kadar çok isteğimiz vardı ki… Meğer artık hiçbirini yapmak için vaktimiz kalmamış. Büyük saat, son saniyelerini vurmak üzere ve ömür bitti bitecek… Korkmayın, korkmayın! Henüz o bilinen son’a gelmedik. Bu sadece bir varsayımdı. O halde, kalkın, silkinin ve kendinize gelin. Meydan okumanın tam zamanı şimdi değilse, ne zaman?
Haydi, hep birlikte, yapmak istediklerimiz için, hayallerimiz için ve hedeflerimiz için hayata meydan okumaya var mısınız?