Yılın son günleri geldi çattı. Bu sene içerisinde neler yaptınız diye sorsam size? Hatırlamıyor musunuz? İnanır mısınız bilmiyorum ama ben de hatırlamıyorum desem yeridir. Yine her zamanki gibi. Akan suyun hızına kulaçlarımız yetişmedi. Irmak gürül gürül aktı, biz geride kaldık sanırım.
Vallahi, dünya üzerinde birçok ülke ve milyarlarca insan var. “Bu insan yığının içinde ne yaptığımın ne önemi var?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, lakin gözden kaçırdığınız bir şey var. İnsan tektir ve biriciktir. Dolayısıyla da bu sene ne yaptığımız önemli. Hatırlamadığımızı söylesek de.
Ben kendi adıma geriye dönüp uzun uzun düşündüm. Bu sene oldukça yorulduğum, yıprandığım, heveslerimin azaldığı, enerjimin düştüğü, aynı zamanda da birçok şeyi deneyimlediğim, öğrendiğim, öğrenmeye mecbur kaldığım bir yıl oldu.
Öğrendiğim şeylerin ne kadarından verimli dersler çıkardığım konusu tartışmaya açıktır lakin, öyle ya da böyle eğitici bir yıl oldu. Yalnızlığı, başaramamaktan doğan korkuyu, endişeyi, kırgınlığı iliklerime kadar hissettim ve bazı şeyleri arkamda bırakmaya gayret gösterdim.
Dünya için üzülmek oldukça gereksiz ve yorucu olmasına rağmen insanoğlunun bu endişelerden kurtulamadığını ve en büyük çabayı da bu duygudan uzaklaşmak için verdiğini gördüm. Bizler geçiciyiz, dünya geçici… Bu dünyada var olan her bir zerre geçici.
“Bugün çok sağlıklıyız ve aslında çok zenginiz.” Hayatımızın motivasyonu bu cümle olsa belki de birçok şeyi çok daha kolay aşabileceğiz. Motivasyon derken lafta olan bir motivasyondan bahsetmiyorum. Gerçekten hissederek ve kalbimize işleme gayreti göstermekten ve bu cümleyle hemhal olmaktan bahsediyorum. “Sen bu işleri halletmiş gibi konuşuyorsun!” dediğinizi de duyar gibiyim. Halledebilme konusu da diğer konularda olduğu gibi tartışmaya açıktır. Lakin bir karınca misali küçük de olsa çaba içerisindeyim.
Gündelik hayatımın ışıklı olmasa da içine el feneri yansıtmaya çalıştığım iç dünyası bana şunu gösterdi bu sene: Sen uyusan da uyumasan da, üzülsen de üzülmesen de, sevinsen de sevinmesen de, konuşsan da konuşmasan da bu dünya geçici. Gece biter ve şafak muhakkak söker. Her karanlık geceye bir sabah yazan Rabbimiz bu dünyada bize de bir sabah muhakkak yazmıştır. 2025 senesi bana en çok bunu öğretti. Her gecenin bir şafakla aydınlanacağı artık zihnimin en temel köşesinde ve en nadide yerinde benimle.
Klasik olacak ama bu seneye dair en önemli hedefim şu olabilir: Dünyayı çok da ciddiye almadan biraz kaygısız yaşamaya çalışmak. Çünkü nehrin yatağı belli, ben suyun akışına müdahale edemem. Doğasını bozamam. Suyun akışında kendimi değerlendirmeye ve yoluma bakmaya karar verdim. Nehre müdahale etmek, hayatın akışına müdahale etmek bir yerde. Benim artık nehrin yatağı ve hayatın akışıyla sorunlarım oldukça azaldı.
Geçen sene, yani 2024 yılında yüksek lisansı bitiremedim diye kendimi çok zorbalamıştım. Fazlaca başarısız ve yetersiz hissetmiştim. Görüyorum ki bu beyhude yorgunluk ruhsal dünyamı olumsuz etkilemiş ve zihnimi de gereksiz şeylerle yormuş. “Bu kadarına gerek var mıydı?” diye soruyorum kendime. Yoktu be. Her şeyi iyi yapmak zorunda mıyız, en önde en başarılı biz olmak zorunda mıyız? Hayır! Bunlara gerek yok. Yukarıda da bahsettim ya; bizler, insan olma özelliğimiz dolayısıyla bazen de başarısız oluruz. Her konuda iyi değilizdir, olamayız. Olmayalım da zaten…
Çünkü bu çağın sorunu, bizi her şeyin mükemmel olduğuna inandırmış olmalarıydı. Şimdi gelin bir hayal kuralım. Birazdan birkaç cümle ile bir dönemin özelliklerinden bahsedeceğim. Bu özellikleri sıralarken ne hissedeceğinizi daha sonra tekrar ele alalım. Gelelim o muhteşem dönemin özelliklerine.
İnsanlar mükemmel. Kadınlar çok güzel ve kusursuz. Erkekler çok yakışıklı ve etkileyici. Evler fevkalade bir şekilde dizayn edilmiş. Arabalar son model. Kullanılan her şey dört dörtlük. Ama aynı zamanda da ülkenin genelinde duyarsızlığın, sevgisizliğin, kötülüğün ve insanlıktan uzak birçok kavramın gırla gittiği bir dünya hayal edin. Neler hissettiniz? Yüreğiniz sıkışır gibi oldu mu sizin de? Kendinizi yoksun, yalnız, eksik, kusurlu, yetersiz ve en önemlisi başarısız hissettiniz mi? Ben bütün bunları ve daha fazlasını hissettiğimizi söylesem mübalağa etmiş olmam. Ama artık anladım ki bütün bunlar çağın sorunu, benim değil. Bu çağ bize kendimizi bu şekilde hissettirerek yoksunluk duygusuna bütün benliğimizi mahkûm etmek istiyor.
Yoksunlaşan insan ne ister? Ben söyleyeyim; tabii ki tamamlanmak ve iyileşmek ister. Ve bunun için de çeşitli çareler düşünür. Ama günümüz şartları yetersiz hissettirmeye devam eder. Bu çirkin döngü bu şekilde devam eder. Bu yüzden de sağlıksız, stresli, gergin ve mutsuz insanların hâkim olduğu karanlık bir dünyaya açar insan gözlerini.
Tatmin olmadıkça alır, doyamadıkça yer. Sürekli tüketen, üretim çılgını bir dünyayla baş başa kalır. Bu sıraladığım sebepler, daha sıralamaya almadığım binlerce sebepten sadece birkaçı. “Tamam da ne anlatıyorsun sen?” diyebilirsiniz. Mutsuz, huzursuz, sağlıksız, kaotik bir seneye daha tahammülümüz yok. Dünyayı daha sakin ve huzurlu yaşamalıyız. Bunun için de sıkça kendimize Cahit Zarifoğlu’nun şu sözlerini hatırlatmalıyız: “Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi: Ekip biçip gidecektik…”
Eveeet, benim bu ay size verebileceğim en kıymetli yeni yıl mesajı şudur: Sonsuz mutluluk beklentisine girmeden huzurlu olmaya, sağlıklı olmaya çalışmalıyız. Mükemmel bir hayatın ve insanın olmadığını ve bizim de hayatımızın da mükemmel olmak zorunda olmadığını… Unutmayalım ki insanın gizi kusurundadır. Kusurlar bizi biz yapar. Sevgiyle, huzurla, sağlıkla…

















