Ben diyorum ki, üzülmek yaraşmaz sana; beklentilere girmeden, gönülden bağlanışları anlatmalı bazen karşındaki. Senin umutsuz anında tükenişlerini izlemek yerine, Anka kuşu misali yeniden başlangıçlarına götürebilmeli. Eğer sevgi karşılıklı beklenti üzerine girmişse, kendi sevgini sürekli sorgulamalısın. Bıkmak yok, kendini bırakmak yok.
İnsanoğlunda şöyle bir zafiyet vardır; beklentiye girer, sonra kendi verdiğini ölçer, sonra seni tartmak ister. Oysa sevginin aslı teslimiyettir. Bir insan sürekli sevgini ölçmeye çalışıyorsa, önce sevgisinden sonra kendinden şüphe etmeye başlar. Ve ne gariptir ki insan, en çok sevdiğinden beklentiye girer, en çok ona kırılır. Sebebi “Neden benim gibi düşünmüyor” sistemidir. İşte tam burada kendini tutacaksın. Çünkü sevmek, kendin gibi olmayanı da anlamaya çalışmaktır, inanç ile yürüyebilmektir. Ve sakın unutma; insanı yoran şey yokluk değil, doymak bilmeyen beklentinin kendisidir.
Bazı insanlar içlerindeki çocukluklarıyla hep bir mücadele içindedirler. Dalar gidersin olmak istediğin uzak, ulaşılmaz imkânsızlıklara. Herkes neden benim gibi olmuyor, neden benim gibi gülmüyor… Kapı ardı birikmişlikler saklanır perde arkasında. Hep sana uzak olan şeyleri sürekli başucunda bulursun. Ahlarım el vermez geçmişimi geri getirmeye, yollarım düz gitmez geleceğime yön vermeye. Kaç kez düşeceksin, kaç kez kalkacaksın ama bu soru hep bir yanını mutlaka dolduracak: “Neden?”
Bak dostum, anlaşıldığın yer iyileştiğin yerdir. Çünkü yaraların sarıldığı, kendimizi özgürce ifade edebildiğimiz alan olur. Her ne kadar düşüncelerimiz, deneyimlerimiz, acı ve sevgilerimiz birbirinden farklı olsa da, anlaşılmayı hissetmek kırgınlıklarımızı yumuşatır. Bizler kendi küçük dünyamızda haklı ve ısrarcı olabiliriz. Seni neden sen olduğun gibi düşünüyorum; işte burada insanlığın en güzel yanını ortaya koyuyoruz, birbirimizi tamamlamak namına…
Sen anlamazsan, ben neyleyeyim? Yaralı gönlümü kime emanet edeyim? Şifa ver bana, kendimi bileyim. Hakkın yolu birdir, gel el ele verelim. Ve zaman, güzel insan; “Neden benim gibi düşünmüyorsun?” sorusunu, “Seninle birlikte nasıl yürürüm?” sorusuna dönüştürebiliriz. Ve o zaman anlaşıldığın yer, iyileştiğin yerdir.