Yeni bir eğitim-öğretim yılı daha başlıyor. Milyonlarca öğrenci, kreşten anasınıfına, ilkokuldan ortaokula, liseden üniversiteye yepyeni bir döneme giriyor. Çoğunda telaş olduğu muhakkak. Özellikle yeni bir sınıfı deneyimleyecek olmak, başlı başına heyecan unsuru.
Böyle zamanlarda öğrencilik yıllarıma, bilhassa ilkokul çağıma dönüyor; iliklerime kadar hissettiğim heves duygusunu yeniden yaşıyorum.
Bizim zamanımızda kitaplar devlet tarafından karşılanmazdı. Okulların camlarına günler evvelinden, hangi yayınevine ait kitapları alacağımızın yazıldığı listeler asılırdı. Biz de listeyi temin eder, kırtasiyelerin yolunu tutardık. Kitaplarımızı erkenden alır, sonra da dört gözle okulların açılmasını beklerdik. Beklerken gözüme uyku girmezdi. Gecenin bir vakti uyanır, Türkçe kitaplarından pasajlar okur, sonra kitaplarımı koklayarak uyurdum. Kitap kokusunun insana iyi geldiği gerçeğiyle o zamanlar tanışmışım.
Okulun açıldığı ilk gün ise bambaşka hissederdim. Siyah önlüğüm, kolalı dantel yakam, beyaz kurdeleli örgülü saçlarım ve sırt çantamla okul yolunda rastlaştığım sınıf arkadaşlarımla sohbet ederek yürümek, ayrı bir keyif olurdu.
Yılın ilk İstiklal Marşı’nı, koskoca yazın acısını çıkarmak istercesine en coşkulu sesimizle okurduk. Ardından Andımız gelirdi. Müdürümüzün uzun süren açılış konuşmasıyla sınıflarımıza koşardık. Koşma meselesi, okul bitene dek süren bir eylemdi biz çocuklar için. Okulun açılmasından da kapanmasından da memnun olurduk demek ki.
Yıllar geçti. Hâlâ aynı heves ve coşkuyu içimde taşısam da artık okul sıralarına ait bir öğrenci değilim. Diplomalarımı birer birer aldım ama çok uzun zamandır, aslında hayatın içinde öğrenci olduğumu fark ettim. Diploması ya da sınıfı yok, ancak öğrenmek hep var.
Öğrenmenin her zaman yeni ve güzel yanlarını olduğunu bilerek ama okul sıralarının da ne denli kıymetli olduğunu hatırlatarak, yeni eğitim-öğretim yılını tüm öğretmen, öğrenci ve velilere hayırlı olmasını dilerim. Sevgiyle kalın…