Bazı yazarlar kalemlerini “kendi halinde” kullandığını söyler: sessiz, mütevazı, gösterişten uzak… Kimi zaman bir sosyal medya biyografisine iliştirilen bu ifade, aslında yazarlığın mahremiyetine, yalnızlığına, içe dönüklüğüne yapılan romantik bir göndermedir. Ancak bu kendi halindelik, çoğu zaman içi oyulmuş bir vitrine dönüşür: görünürde içe dönük ama aslında dışa dönmeye her an hazır; gösterişsiz görünen ama dikkatle inşa edilmiş bir imaj.
Yazarlık meselesi bugünlerde yalnızca metinle değil, onun etrafında örülen kimlikle de şekilleniyor. Kalemden önce profil öne çıkıyor; kurgu karakterden önce yazarın kendisi “takip edilesi” bir figüre dönüşüyor. Böyle bir çağda, içtenlik iddiası ile pazarlama stratejisi arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. Samimi olanla görünmek isteyen arasındaki fark, çoğu zaman ancak dikkatle ayırt edilebiliyor.
Kendini “derin” gösteren kimi yazarlar, etraflarındaki başka yazarları küçümsemekten, onları “çevre edinerek” edebiyat yapmaya çalışmakla suçlamaktan geri durmuyor. Oysa bu suçlamalar çoğu zaman aynaya tutulan bir eleştiridir. Çünkü edebiyat dünyasında yükselmek, sanıldığı gibi yalnızca yetenekle değil, kimi zaman doğru çevre, doğru zamanlama ve doğru taktiklerle mümkündür. Bunu yapan herkes değil, yalnızca yapıp da başkasını bu yüzden yargılayanlar ikiyüzlülükle anılır.
Bir de yön değiştirerek tür değiştirenler var. Bir dönem aşkın, duygunun, bireysel hesaplaşmaların peşinden giden bir kalem, başka bir dönemde bambaşka bir türe yönelip kendine yeni bir okur kitlesi bulmaya çalışabiliyor. Bu dönüşüm edebi bir merakla yapılmışsa, buna kim ne diyebilir? Ama eğer bu değişimin arka planında yalnızca güncel okur trendleri, popüler türlerin satış gücü ve başkalarının başarılarını taklit etme isteği varsa, işin edebi boyutu ikinci planda kalır.
Yazarın yazıya olan sadakati, okura duyduğu sorumlulukla değil de benliğine dair bir efsane yaratma isteğiyle yönlendirildiğinde ortaya çıkan şey ne yazı olur ne edebiyat. Bu, bir performanstır artık: takipçi sayısına, satış grafiğine ve edebiyat festivallerine oynayan bir kimlik gösterisidir.
Yazarlık, iddia ile içtenliğin sürekli çatıştığı bir zemin. Kimileri bu çatışmayı dürüstçe taşıyabiliyor, kimileri ise içtenlik maskesiyle kendi tanıtım afişini asıyor. Samimiyet, çoğu zaman en yüksek sesle ilan edilmemesi gereken bir şeydir. “Kendi halinde” olan gerçekten oradaysa, bunu söylemeye ihtiyaç duymaz.
Sevgiyle kalın. 🙂