“Garip Şerif Tezgörenler’e”
Ilık bir Urla akşamı sızar aramıza.
Zeytin ağaçlarının suskun hali,
Siyah bir kadife gibi inmiş
Zeytinalanı’na hüzün.
Sonbahar yaprakları tanık,
Ufukta eriyen son güneşe katıldık.
İzmir’de her şey sakin, her yer mavi.
Masada yorgun üç şair,
Camlara vuran koyu muhabbet,
Çalan yanık bir türkü, dostların gölgesi.
Hatırlarız, bir yanımızda martılar;
Hüseyin Peker, Şerif ve ben.
Kahkahalar ruhumuzdan çıkar.
Oturduk masaya dertli meclis;
Yaralı yürekler, dolu bakışlar.
Herkes kendi uçurumunda;
Ne gösteriş, ne utanç, ne fiyaka.
Önümüzde üç bardak koyu bir muhabbet.
Sessizlik mücadelemiz yok.
Varoluşumuz yankılanır sularda.
Bir yudum daha içeriz, bir yudum daha;
Dostluğa, şiire, herkese.
Şimdi o hüzünlü akşamlar yok.
Garip bir dostun gölgesi kaldı bize.
Güller soldu, günler soldu.
“Şerif yoruldu.” dediler.
“Şerif’in kalbi durdu.”
“Şerif öldü.” dediler.
Akşam vakitsiz bir kurşun gibi düştü içime.
Öylece kalakaldım masada kimsesiz.
“Şerif gitti.” dediler…


















