Bir adam düşünün. Ama normal bir adam değil. İnatçı, sadık, muhafız, inandığını yüreğiyle yaşayan, reklamdan uzak duran, reklam peşinde koşmayan, düşmanın korkulu rüyası, Peygamber (s.a.v.) aşığı, sadık hizmetkâr, ne derseniz deyin tam bir teslimiyetçi ama Peygamber (s.a.v.)’e. Bizden biri değil ama bizden daha çok bizden. Çünkü biz bizden değiliz…
Bir adam düşünün, bir adam. İngilizlere karşı amansız bir direniş, amasız fakatsız sonuna kadar, kanının sonuna kadar süren bir direniş. Bir kumandan ama nasıl bir kumandan! Medine’de o toprakların göreceği son kumandan. Başlıkta dedik ya “teslim olmayan adam”, evet işte tam olarak öyle. Devlet teslim olmasını emrediyor, lakin o teslim olmuyor, direnişe devam ediyor, inatçı kumandan. Ona siz “Peygamberin son neferi” de diyebilirsiniz, Medine’nin son muhafızı da diyebilirsiniz, kutlu şehrin kutlu muhafızı, mübarek şehrin büyük savunucusu.
Devlet-i Aliyye (Osmanlı Devleti) son zamanlarını yaşamaktadır. Zaman, Birinci Dünya Savaşı zamanı. Osmanlı, savaşta yenik olarak çıkmanın belgesi olan Mondros Anlaşması’nı imzalamış 1918’de. Osmanlı Devleti resmî olarak yenildiğini kabul etmiş, fakat yenildiğini kabul etmeyen birileri var. Direnen, söz dinlemeyen, Türk’ün yenilmeyeceğini söyleyen, mübarek Peygamber (s.a.v.) kabrini bırakmayan, Medine’yi bırakmayan o büyük kumandan. Yenilgiyi asla kabul etmeyen ve bunu yaptıklarıyla dosta düşmana gösteren bir büyük komutan:
Medine’nin son muhafızı, Peygamber (s.a.v.)’in son neferi, teslim olmayan şanlı direnişçi: FAHREDDİN TÜRKKAN PAŞA…!!!
Evet, o büyük komutan, o büyük şahsiyet Medine Müdafii Fahreddin Paşa’dır. Devlet yenilgiyi kabul etmiş, emrediyor Fahreddin Paşa’ya: “Savaş bitti, terk et Medine’yi, artık direniş bitti, savaşı kaybettik, emrimize uy, Medine’yi bırak.” Medine artık İngilizlere geçecek.
Teslim olur mu Fahreddin Paşa? Heyhat, bu adam dinlemiyor devletini. Direnişe devam ediyor. Payitahttan emirler, fermanlar geliyor, halife emir yolluyor, “Bırak artık.” diyor, “Bitti.” diyor, “Teslim ol.” diyor. Yok, inatçı komutan teslim olmuyor. Devletten gelen fermanı yırtıp atıyor. “Halife, Medine’yi bırak, teslim ol.” diyorsa, o halife İngiliz baskısı altındadır deyip yırtıyor fermanı. Bırakmak istemiyor Medine’yi. İngilizlere ve İngilizlere uşaklık eden Araplara sonuna kadar direniyor.
Mescid-i Nebevi’nin içinde topluyor bir gün binlerce askerini, çoğu yaralı, gazi. Bir konuşma yapıyor son muhafız, ama ne konuşma! Öyle bir konuşma ki, bunu herkesin bilmesi gerek. Diyor ki:
“Bizden teslim olmamızı istiyorlar ama vallahi teslim olmayacağız. Türk bayrağıyla şu an hutbeye çıktım. Düşman İngilizler Mescid-i Nebevi’nin kapısına kadar gelmiş olsalar bile asla teslim olmayacağız. İş o raddeye kadar gelirse yapacağımız tek şey var; aynı ben gibi Türk bayraklarını omuzlarınıza alıp doluyorsunuz, emrimle son hücuma çıkıyoruz ve hep birlikte şehit oluyoruz. Şehit olduğumuzda da omuzlarımızdaki Türk bayrakları cennette hurilerin başörtüsü olacak.”
Aman ya Rabbi, bu ne kutlu direniş! Bu ne mübarek ruh! Bu nasıl bir sevda! Boşuna “teslim olmayan adam” demedik. İnatçı demedik. Medine’de devleti bile dinlemeyen bir şahsiyet. Direnişin sembolü. Kutlu direniş. Hele bir son sahne var, onu okuduğumda ağlamıştım. Artık her şey bitmiştir, Fahreddin Paşa’yı kendi askerleri teslim almıyor, daha sonraki gelişmeler mucibince ellerini kollarını bağlayarak götürecekler Medine’den. Tam mübarek Peygamber (s.a.v.) kabrinin kapısından Fahreddin Paşa’yı götürürken, Fahreddin Paşa Peygamber (s.a.v.) kabrine doğru şöyle haykırıyor, ya da aslan gibi kükrüyor mu desek:
“Ya Resulallah, vallahi ben gitmiyorum, beni zorla götürüyorlar, zorla götürüyorlar.”
Çünkü bir yemin vermişti Fahreddin Paşa Peygamber (s.a.v.)’e, onun aziz kabrine. Bırakmamıştı, bırakmıyordu aziz beldeyi. Şu an ağlayarak yazıyorum bu satırları ama kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Fahreddin Paşa’yı ne kadar anlatsam az. O bir kahraman ama öyle dizi, film kahramanı değil, hakiki bir kahraman, etten kemikten oluşan bir Türk kahraman…!!!
Kendi kahramanlarımızı çocuklarımıza ne kadar anlatıyoruz? Pardon, biz tanıyor muyuz bu son direnişçiyi! Biz biliyor muyuz bu Türk’ün son neferini! İnşallah bir gün kendi hakiki kahramanlarımızı tanıyacağımız günler de gelir.
Son bir not: Bu kadar anlatmışken, İstanbul Sarıyer’de Aşiyan Mezarlığı’nda bir nefer sizden bir Fatiha bekliyor. UNUTMAYIN…!!!
Vesselam…