Her şeyin çok hızlı tüketildiği zamanlardayız. Büyük bir savaşı, yokluk içinde, canını dişine takarak kazanmış bir milletin torunları olarak geldiğimiz nokta oldukça şaşırtıcı.
Yaşı kırk ve üzeri olanlar tasarrufun ne demek olduğunu ve önemini daha iyi bilirler. Çünkü onlar her şeyin az bulunduğu zamanlardan geçtiler. Kendinden büyük kardeşlerinden kalan giysilerle büyüyen bir nesil israfın ne denli kötü bir şey olduğunun ve yokluğun zorluğunu daha iyi anlamaktadır.
Bu nesil, okul kitaplarının devlet tarafından verilmediği yıllarda eğitim görmüştü. Her yıl kullanılacak kitaplar okul açılmadan önce bir listeyle okulun kapısına asılır, bunlar not alınır, sonra da doğruca Milli Eğitim Kitabevi’nin yolu tutulurdu. Ancak bu maddi durumu bir nebze iyi olan aileler için geçerliydi. Diğerleri ise kitapları bir üst sınıfa geçen komşu veya akraba çocuklarından temin etmeye çalışırlardı. En azından listenin bir kısmını bulmaya çalışır ve kalanını yeni alırlardı. Çünkü zamanki koşullarda kitaplar, şimdiki gibi devlet tarafından ücretsiz temin edilmediği ve yayınevleri sık sık değişmediği için yıllarca aynı kitaplar kullanılırdı. Bu durum, kitapların birkaç çocuğu okutmasını sağlayarak tasarruf bilincini geliştirirdi. Kitapları çizmeden, karalamadan ve yırtmadan temiz kullanma alışkanlığı da o zamanlardan kalmadır. Yeni nesil bu yönde uyarıları saçma buluyor. Çünkü biliyorlar ki bu ders kitabı onu yıl sonuna kadar idare etse yeter. Sonra zaten ya çöpe ya da geri dönüşüme gidecek. Durum böyle olunca da bazıları oldukça hor kullanıyor ve kitaplar sene sonuna kadar paramparça oluyor. Kolayca elde edilen şeylerin kıymeti bilinmiyor ve elde etmek için çaba sarf edilmeyen her şey de kolayca harcanıyor.
Son yıllarda sosyal medyanın etkisiyle tüketim çılgınlığı daha da yaygın hale geldi. Artık herkesin dolapları, eskimeden veya bozulmadan çöpe atılan giysiler ve yiyeceklerle dolu. Keza her şey böyle. Sosyal medyada görülen, abartılı yaşam tarzları gerçekmiş gibi algılanıyor ve herkes yaşantısını buna göre şekillendiriyor. Hayatımızdaki her şey bir örnek olmaya başladı. Fenomenler ne yiyor, ne içiyor, ne giyiniyor, hangi makyaj malzemelerini kullanıyorsa onları takip edenler de aynısını yapma derdinde. Ancak herkesin maddi imkânları buna elverişli değil; bu durum özellikle gençleri bunalıma sürüklüyor.
Tüketim çılgınlığı israfı doğuruyor ve bu israf maddi bir krize yol açıyor. Günün sonunda ödeme gücünü aşan kredi kartı borçları ortaya çıkıyor. Sadece ihtiyaçlarını değil sınırsız isteklerini almaya çalışanlar kimi zaman bir borç batağı içinde debeleniyor.
Artık israfa kaçmadan, tüketim çılgınlığına kapılmadan, sadece gerçekten ihtiyacımız olan şeyleri almanın zamanı gelmedi mi?