İnsanlık tarihini birçok tür gibi sırtlanan benim de sevdiğim konulardan biri olan bilmeceler için açıp okuduğum birçok makale, birçok yazıdan bilmecenin anlamını için çıkardığım sonuç, “Sormak istediğiniz şey için onun özelliklerini anlatarak biraz da oyun kıvamında karşı tarafı düşündürmeye çalışmaktır.”
Bilmece ile ilgili ilk bilgilere Divanü Lügati’t-Türk‘te rastlarız. “tabuzgu”, “tapzug”, “tabızmak”, “tabuzmak”, “tapuzmak” gibi ifadeler kullanılmıştır. Daha birçok kelimelerde kullanılmıştır. Ek bir bilgi olarak şunu diyebilirim ki bazı kelimelerde “g “sesi bir var bir yoktur. Bu Türk dilinin gelişim sürecini yansıtır.
Anadolu’da ise birçok kitapta geçen “atlı hekât, atlı mesel, bilmeli matal, bulmaca, dele, söz tanımaca” gibi kelimelerle kendine yer tutar. Diğer Türk milletlerinde de bilmeceler mevcuttur. Onlarda kendileri anlayacak şekilde bilmeceler üretip böylece kültürlerine has özelliklerini geleceğe taşımışlardır.
Bilmeceler, manzum ve mensur şekilde yazılmaktadır. Fakat en fazla manzum şekillerini görmekteyiz.
Manzum
“Âlemlerin içi
Suyun hikâyesi
Güneş ile ayın birbirini kovalayıp
Ömrün bittiği” (Dünya)
(Özgündür)
Mensur
“Kanımla besleyip canımla büyüttüğüm nedir?” (Bebek)
(Özgündür)
Yapı bakımından ikili, üçlü, dörtlü ve daha fazla sayıdan oluşan bilmeceler oluşturulmuştur.
Bilmeceler Nasıl Doğmuştur?
Doğa ile iç içe yaşayan eski toplumlar, doğa güçlerinin, cansız nesnelerin, hayvan ve bitkilerin de ruhları olduğuna inanmış, dağlarda, nehirlerde, ormanlarda bir “kutsal ruh” var diye yaşamışlardır. Bu ruhların insanlara düşmanlık edebildiğine, salgın hastalıklara, yangınlara ve felaketlere de sebep olduğuna inanıyorlarmış. Bunun gibi kötü durumlarla yüz yüze gelmek istemeyen insanlar, doğa olaylarına, hayvanlara ve av gereçlerine takma isimler bulmuşlardır. Bu gizli isimler daha sonra bilmece halini almıştır.
Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı Açısından Bilmeceler
Türk kültür yapısı 15. yüzyılda belirgin hale gelen iki ayrı kolda gelişmiş olup, biri klasik kültür diğeri halk kültürü olarak karşımıza çıkar. Biri halkın oluşturup yaşattığı, öteki ise divan şairlerinin yazıya döktüğü bilmece çeşididir. Klasik edebiyat bilmece örneklerine Muamma ve Lugaz olarak rastlarız. Bunlar süslü dilleri ve birçoğu aruz vezni ile yazıldığından halk bilmecelerinden ayrılmaktadır.
Bilmece oluşturulduğu toplumun bireyleri tarafından daha iyi anlaşılmaktadır. Sorunun bilmece olduğunu ve ondan cevap beklendiğini en iyi o toplumun bireyleri anlar.
Bilmecelerimiz ve milli değerlerimizin gelecek kuşaklara aktarılması adına çok önemli bir amacı yerine getirmiş, okurunu hem güldürmüş hem de düşündürmüştür.
Bilmeceler, günümüzde çocuklar çok sevdiğinden onların nezdinde kalmıştır. Zihinlerini çalıştırmak ya da bir ders için etkinlik yapmak amaçlı kullanılıyor. Bilmecelerin yüzyılların insanlık birikimi olduğu unutulmamalıdır. Televizyonun ve internetin olmadığı zamanların dünyayı anlamlandırma çabalarının bir ürünüdür. Belki de ortamı renklendirmenin bir yoluydu. Gülelim eğlenelim hem de “beyinlerimiz çalışsın demenin” bir farklı tarzıydı. Sadece atalarımız değil tüm insanlık geçmişte bilmecelerin kıymetini bilmiştir. Verilen pek çok örnek buna delildir. Umarım, günümüz insanına da nasip olur onların bakışı. Sadece çocukların dünyasında kalmasın.
Örnekler:
“Gülerken düşündürür,
Sonunda verir hep öğüdü,
Başı çeken Nasrettin Hoca,
Bil, bakalım! Nedir bu bildirmece?” (Fıkra)
(Özgündür)
“Gül, güzelim, gül!
Oyna, şekerim, oyna!
Anasının bir tanesi,
Zıpla, tanem, zıpla!” (Bebek)
(Özgündür)
“Dünyalar dolusu bilgiyi,
Bir çırpıda döker kâğıda,
Nedir bu, kılıçtan keskin olan?” (Kalem)
(Özgündür)
“Keyfimin kâhyası,
Sevdiğimin ilanı,
Gelir Yemen’den,
İçilir sohbetiyle dost olanın.” (Kahve)
(Özgündür)
“Canım gelin, şeker gelin,
Davul zurnayla alındın gelin,
Yanındaki kim ise,
Seslensin sana ciğerim diye?” (Damat)
(Özgündür)