Dünya tarihinin en çetin sınavlarından biri yaşanıyor. Kudüs’ün bağrında, Gazze’nin sokaklarında, mahşerî bir sessizliğin çığlığı yankılanıyor.
İsrail, gözlerimizin önünde bir halkı sistematik bir biçimde imha ederken, insanlık suskun. Ancak bu suskunluk, sıradan bir sessizlik değildir; bu, ahlaki çöküşün, ümmetin dağınıklığının ve küresel zulmün resmî ağıtıdır.
Donald Trump gibi liderlerin küresel ekonomik sistemi sömürerek trilyon dolarlık tahsilatlar yaptığı bir dünyada, mukaddesat uğruna tek kuruşluk direniş sergileyemeyen yönetimlerin kuklaya dönüşmesi tesadüf değildir.
Küresel hegemonyanın kurguladığı bu çağdaş putperestlik düzeni, sadece parayı değil, izzeti de satın almıştır. Paranın egemen olduğu bu sistemde, adaletin sesi boğulmuş; hakikat, diplomatik cümlelerin labirentlerinde kaybolmuştur.
Bugün 2 milyar Müslüman, yeryüzünde sayıca kalabalık fakat ruhen dağınık bir cemiyet hâline gelmiştir. Onlarca başkentte minareler yükselmekte, camiler dolup taşmakta ama bir çocuğun Gazze’deki çığlığına karşı bu devasa ümmetin yüreği kıpırdamamaktadır.
Sel üstündeki çerçöp gibi savrulan bu hâl, sadece siyasî zaaflarla değil, imanî ve ahlaki bir çöküşle izah edilebilir.
İslam tarihine bakıldığında, ümmetin diriliş ve izzet anları; ancak Kur’an’ın hükümlerinin hayata hâkim kılındığı, Allah’ın dininin yeryüzünde yaşanan bir gerçeklik hâline geldiği dönemlerde mümkün olmuştur.
Hz. Ömer’in Kudüs’e yürüdüğü günler, Selahaddin’in Mescid-i Aksâ’yı secdeyle yeniden buluşturduğu zaferler, imanla yoğrulmuş bir iradenin eseridir. Oysa bugün, petrol için sınırlar çizenler; zihinlerimizi, kalplerimizi, hatta dualarımızı bile dizayn etmiş durumdadır.
Gazze’deki katliam, yalnızca İsrail’in değil; aynı zamanda pasifliğin, korkaklığın ve dünya menfaatine teslim olmuş yöneticilerin suçudur.
Her bomba, her kurşun, her yıkılan duvar; bizim suskunluğumuza, gafletimize, zilletimize indirilmektedir.
Bu vahşeti sadece bir jeopolitik kriz ya da insani dram olarak görmek, hakikati örselemek olur.
Bu, iman edenlerin imtihanıdır. Ve bu imtihanda suskun kalanlar, sadece tarih önünde değil, Rab katında da mesul olacaktır.
Bugün ümmetin önündeki en büyük mesele; Allah’ın dinini sadece bir inanç sistemi değil, bir hayat nizamı olarak yeniden yeryüzüne hâkim kılmaktır.
Bunun için sadece dualar değil; amel, irade ve fedakârlık gereklidir. Zira zafer, sadece temennilerin değil, adanmış yüreklerin nasibidir.
Ey Rabbimiz! Bizi
Sadece seyreden değil, dirilen;
Sadece ağlayan değil, hesap soran;
Sadece dua eden değil, yeryüzünü adaletinle imar eden kullarından eyle.
Mazlumların gözyaşı bizim uykumuzu bölsün, yetimlerin âhı bizim irademizi diriltsin.
Çünkü zilletin devri, izzetle kapanır.