İnsan, yaşam sahnesinde bir misafir; zamanın fani akışında bir yolcu. Bu yolculukta nice duraklardan geçer, nice sınavlarla sınanır. Kalbi yaralanır, ruhu incinir. Ancak unutmamalıdır ki her yara, ilahi bir dokunuşun izidir. Yaralarımız; bizi inciten, acıtan ve kanatan değil, bizi olgunlaştıran, derinleştiren ve hakikate yaklaştıran birer mühürdür.
Bazen en derin yaralardan en büyük güçler doğar. Tıpkı bir çiçeğin en sert topraklardan filizlenmesi gibi ruh da en karanlık acılardan aydınlığa yükselir. Bu acılar, bizi kendimiz olmaktan uzaklaştıran değil; aksine bizi özümüze, bizi bize getiren kutsal birer lütuftur.
Bu yolculukta insanlara karşı mesafeli olmak, bir küskünlük ya da nefretin yansıması değil; kalbi koruma sanatıdır. Zira kalabalıklar, gürültüsüyle, nefsani arzularıyla ve dünyevi kaygılarıyla insanı asıl hedeften alıkoyabilir. Bu mesafe, insanlardan uzaklaşmak değil; kalbin kapılarını yalnızca ilahi olana açmaktır.
İnsanlara karşı olan bu tavır, bir kaçış değil; kendini arayışın, hakikate yönelişin bir adımıdır. Bu adımı atan kişi artık fani olandan ziyade baki olana, yaratılana değil, Yaratan’a yönelir. Bu yöneliş, kalbin en derinliklerinde hissedilen bir huzur ve teslimiyettir. O artık yalnız olmadığını; asıl dostunun, sırdaşının, yaralarını saranın ve gücüne güç katanın Allah olduğunu idrak eder.
Hayaller, insana verilen en büyük armağanlardan biridir. Onlar, ruhun sonsuzluğa olan özleminin, geleceğe dair umudun ve ilahi fısıltıların birer yansımasıdır. Ancak bu hayaller, sadece zihnin birer ürünü olarak kalmamalıdır. Onların, gerçek birer tohum gibi yeşermesi için duaların toprağına ekilmeleri gerekir. Zira hayaller, dualara emanettir.
Dua, kalbin anahtarı; ruhun ilahi olana yakarışıdır. O, sadece bir istek listesi değil; aynı zamanda bir teslimiyetin, bir inancın, bir güvenin ifadesidir. Hayallerimizi dualara emanet ettiğimizde, onları artık kendi gücümüzle değil; Allah’ın sonsuz kudretiyle gerçekleştireceğine inanırız. Bu, bir tevekkül halidir. Bu hal, bizi endişeden, kaygıdan ve belirsizlikten kurtarır. Artık yola daha sağlam adımlarla, daha dingin bir ruhla devam ederiz. Çünkü biliriz ki, en derin arzularımız, en saf niyetlerimiz ilahi bir koruma altındadır.
İnsan, bu varoluş sahnesinde bir yolcudur ve her yolcu gibi onun da bir durağı vardır. Bu durağa ulaşmak için; yaralarımızdan doğan gücü keşfetmeli, insanlardan mesafeyi kalbimize bir zırh gibi kuşanmalı ve hayallerimizi dualarımızın kanatlarıyla ilahi olana ulaştırmalıyız. Ancak o zaman, bu fani dünyanın karmaşasında kaybolmadan ruhumuzun derinliklerinde gerçek huzuru bulabiliriz.