Yeni dünya düzeni… Kulağa modern, güçlü ve cazip geliyor. Fakat o düzenin soğuk duvarları arasında en çok ezilen, en çok yıpranan aslında gençler oluyor. Çünkü bu çağın gençleri yalnızca kendi hayat mücadelesini değil, görünmez zincirlerle örülmüş dev bir sistemin ağırlığını da sırtlarında taşıyor.
Dünyayı yönetenlerin kurduğu dengeler, ekonomiden siyasete, teknolojiden sosyal yaşama kadar her şeyi belirliyor. Gençlerin önüne açılan yol çoğu zaman özgürlük gibi görünse de, aslında gizli bir yarış pisti… Daha fazla başarı, daha fazla para, daha fazla gösteriş… Ve bu yarışta yavaş kalan, geride kalan sistemin gözünde değersizleşiyor.
Ama kimse görmüyor ki, bu yarışta en büyük kayıp gençlerin iç dünyasında oluyor. Onların kalplerinde birikiyor sessiz çığlıklar. Gözlerinde biriken yorgunluk, ruhlarında büyüyen karanlık… Kimileri sustukça içine kapanıyor, kimileri sustukça öfkeleniyor.
Bir gencin bunalımı basit bir “üzüntü” değildir. O, dünyayı taşıyamayan omuzların sessiz feryadıdır. O, anlaşılmadığını hisseden kalbin karanlığa doğru attığı çaresiz adımdır. İşte o noktada intihar düşünceleri fısıldar kulağına. Ya da bastırılmış öfke, şiddet olarak patlak verir. Bazen kendine yönelir bu karanlık, bazen başkasına… Ama her hâlükârda geride parçalanmış hayatlar, dağılmış aileler, kapanmaz yaralar bırakır.
Bu düzenin acımasız çarkları gençlerin umutlarını öğütüyor. Onlara “başarısızsın”, “yetersizsin”, “hiçbir şeysin” mesajları veriliyor. Oysa gençler bir ülkenin geleceği, bir dünyanın yarınıdır. Onları kaybetmek, aslında geleceği karanlığa teslim etmektir.
Peki çözüm? Çok uzaklarda değil. Bazen bir gencin gözlerine bakıp onu dinlemek… Bazen yargılamadan yanında olmak… Ona değerli olduğunu hissettirmek… Bunlar küçük gibi görünen ama aslında hayat kurtaran dokunuşlardır. Çünkü her genç içinde bir yıldız taşır. O yıldız kimi zaman küllerin altında saklıdır. Ama bir sevgi, bir anlayış, bir umut ışığı ile yeniden parlayabilir.
Unutmayalım: Yeni dünya düzeni gençlerin kalbini hesaba katmıyor olabilir. Ama biz katmalıyız. Çünkü bir genci yaşatmak, bir insanı hayata döndürmek; aslında koca bir dünyayı kurtarmaktır. Ve belki de en büyük devrim, karanlığın içinde birbirimizin elini tutabilmektir.