Sosyal medya, günümüzde göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip. Bireylerin çoğu, güne başlarken, sosyal medya hesaplarını kontrol etme arzusu ile uyanıyor. Sosyal medyaya duyulan haz, gün boyu bildirimleri kontrol etme takıntısına dönüyor. Özellikle Instagram, Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformlarının popülerliğini arttırmasıyla birlikte, aynı oranda sosyal medyaya bağımlı olan kullanıcıların sayısında da artış gözlemlendi. Peki, sosyal medya bağımlılığı ruh sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Sosyal medyada geçirilen zaman diliminde, genellikle insanların en mutlu ve imrenilesi anlarına şahitlik edilir. Tatiller, başarılar, mutlu ve romantik ilişkiler, yeni alınan hediyeler… Bu türden imrenilesi paylaşımlar, bireylerin kendilerini farkında olmadan bir kıyas haline sokmasına sebep olur. İnsanlar nasıl bu kadar zengin ve mutlu bir hayat yaşıyor, benim hayatım neden bu şekilde değil? ya da İnsanlar fit ve güzel yüz hatlarına sahip, ben neden böyle yaratılmadım? gibi bilişsel çarpıtmalar ile baş etmek zorunda kalır. İçsel dünyada yapılan kıyaslama, özgüveni zedeler ve uzun dönemde birey kendisini mutsuz ve depresif hisseder.
Sosyal medyada paylaşılan gönderinin, beğeni sayısının beklentinin altına düşmesi, sosyal medya kullanıcılarının mutsuz hissetmesine neden olan sebeplerden biridir. Yeteri kadar beğeni almayan gönderiler, profilden kaldırılır. Bu durum, sosyal medya kullanıcılarının onaylanma ihtiyacının karşılanmaması ile ilişkilidir. Paylaşılan gönderi az beğeni aldığında, birey kendisini yetersiz ve değersiz hisseder ve onay alma ihtiyacını sosyal medya üzerinden gidermeye çalışır. Oysaki, gerçek hayattaki değerimiz beğeni sayısı ile ölçülemez.
Günümüz sosyal medya ilişkileri, her an aktif olma zorunluluğunu da beraberinde getiriyor. Sosyal medya üzerinden yürütülen romantik ilişkiler, anında cevap verme baskısı taşıyor. Mesajlara geç dönülmesi veya mesaja cevap vermeyip, sosyal medyada aktif olma gibi durumlar sosyal medya ilişkilerinin kolayca bitmesine neden oluyor. Bu süreç devamlı tekrar ettiğinde, psikolojik olarak yıpratıcı bir süreci de beraberinde getiriyor. Sosyal medya kullanıcılarının, sosyal medyaya karşı bağımlılık geliştirmelerini sağlayan en temel etkenlerden biri, sosyal medya ortamında aktif olma ve gündeme yeni düşen her olaydan anında haberdar olma ihtiyacı. Buna örnek olarak, kullanıcıların sürekli olarak aktif olması ve sosyal medya üzerinden kurmuş olduğu romantik ilişkisine karşı olan sorumluluğunu şu tarz düşüncelerle benimsemesi; eğer hemen cevap vermezsem yanlış anlaşılırım, anında mesaj atmazsam karşı taraf beni ilgisiz gibi görebilir, hemen cevap verip aktif olmazsam karşı taraf bir süre sonra beni unutabilir gibi olumsuz düşünceler ile baş başa kalınır.
Bu noktada, sosyal medya kullanıcılarında kaygı ve stres belirtileri gözlenir. Hissedilen bu kaygı duygusu birçok farklı psikolojik neden ile ilişkili olabilir. Bu nedenler arasında;
Onaylanma ihtiyacı, sosyal medya kullanıcılarının mesajlarına, anında dönüş yapması karşı tarafa olan ilgisini, kanıtlamaya çalışma çabası ile ilişkilidir. Anında verilen, duygu içerikli mesajlar kullanıcıların, karşı tarafa verdiği izlenimin gerçekçi ve takdir edilesi gibi görünmesine neden olur.
Suçluluk Hissi: Sosyal medya kullanıcıları, mesajlara geç cevap vermek zorunda kaldıklarında, yoğun bir suçluluk hissi yaşarlar. Hemen yanıt vereme ihtiyacı hisseden kullanıcılar, günlük hayatlarına odaklanırken zorluk çeker. Kullanıcılar, suçluluk hissettiğinde, dikkat ve algı problemleri yaşamaya daha meyilli hale gelir. Sürekli erken cevap vermeye çalışmak, günlük hayat aktivitelerini sekteye uğratır ve bireylerin zihinsel olarak yorgun düşmesine neden olur.
Kontrol Etme İhtiyacı: Kullanıcıların, sürekli olarak bağlantı halinde olması kendilerini güvende hissetmesini sağlar. Her an gündemi takip eden kullanıcılar, hiçbir şeyi kaçırmadıklarından emin olmak ister. Böylelikle, kontrolü elinde tuttuklarına dair bir inanç şekli geliştirirler. Bu tutum ile beraber, kullanıcıların sosyal medyaya bağımlılık geliştirme ihtimali oldukça artar.
Reddedilme Korkusu: Bu korku çoğu zaman, sosyal medya ile kurulan romantik ilişkiler ile yaşanan problemler ile ortaya çıkmaya başlar. Özellikle, mesajlara verilen ilgisiz ve geç cevaplar veya mesaja hiç cevap verilmeden aktif olunmaya devam edilmesi, sosyal medya ilişkilerinin uzun soluklu olmasını engeller. İlgisiz ve geç cevaplar, soğukluk olarak algılanır ve kaygı yaratır. Hissedilen bu kaygı, sosyal medya kullanıcıların kendilerini değersiz veya yetersiz olarak nitelendirmesine neden olur. Reddedilme korkusu yaşayan kullanıcılar, yeni birine mesaj atarken daha çekingen ve kaygılı olabilir bu durum bir önceki ilişki ve flört tecrübelerinin olumsuz şekilde sonuçlanması ile kendini gösterir.
Sosyal medya sayesinde, birçok insanla etkileşim halinde olsak da bu etkileşim gerçek hayatta kullanıcıları yalnızlığa ve içe kapanık olmaya itebiliyor. Sosyal medyaki paylaşımlar, kullanıcıların yaşantılarını sorgulamasına ve kıyaslama yapmasına neden oluyor. Uzun vade de bu durum kullanıcıların öz saygı seviyelerinin düşmesine ve toplumdan izole olmalarına yol açıyor. Kullanıcıların izolasyon süreci, beraberinde yetersizlik ve değersizlik duygularını getiriyor. Bu duygular, güvenli sosyal ilişkiler kurma sürecinde, bireylerin başarısız olmasına neden oluyor. İnsanların, hikayelerini izlemekle yetinen sosyal medya kullanıcıları, çoğu zaman özel hayatlarında gerçek ilişkiler kurmaktan kaçınır.
Sosyal medya, sadece psikolojik olarak değil fizyolojik olarak da bizi olumsuz etkiliyor. Uzun saatler boyunca telefon ekranına bakmak ve hareketsiz kalmak, bireylerde enerji ve motivasyon düşüklüğüne sebep olur. Özellikle, kullanıcıların yatmadan önce sosyal medya da uzun vakitler geçirmesi, uyku düzeninin bozulmasına neden olur. Uyku düzeninin bozulması, kullanıcıların günlük hayatta aktif şekilde var olabilmesini zorlaştırır. Saatler boyunca, telefon ekranına bakan ve içerek tüketen kullanıcılar, gün içerisinde mental olarak yorgun ve yıpranmış hisseder. Yorgunluk ve zihinsel yıpranmışlık hissi bireylerin tükenmişlik sendromuna girmelerine, dikkat ve algısal bozukluklar yaşamasına neden olur.
Peki sosyal medyanın bizi olumsuz şekilde etkilemesini önlemek için ne yapmalıyız?
Psikolojik sağlığın korunması için ilk akla gelen, dijital detoks. Dijital detoks sayesinde, beyin sürekli tüketen olmaktan çıkarak, üreten taraf olarak ortaya çıkmaya başlar. En az kırk sekiz saat boyunca, dijital ekrana maruz kalmamak, günlük yaşamla adapte olabilme sürecini hızlandırır. Sosyal medya uyarıcılarından uzaklaşan kullanıcılar, sosyalleşebilmek için yüz yüze iletişimi tercih etmek zorunda kalır. Bu sayede de kullanıcıların günlük yaşamlarında kullandıkları, sosyal iletişim becerileri gelişir. Sosyal medya detoksu, stres ve kaygı seviyelerini düşürmek için oldukça önemli bir yöntemdir. Sosyal medyadan anlık olarak yapılan paylaşımlardan, gündemdeki tedirgin edici haberlerden, dışardan her şey mükemmelmiş gibi duran sosyal medya ilişkilerinden uzak olmak, kullanıcıların stres ve kaygı seviyelerini düşürür. Sosyal medyadaki, bildirim bombardımanından uzak kalmak, kullanıcıların iş hayatlarındaki dikkat ve konsantrasyon süresini uzatır. Özellikle kitap okurken yaşanan odaklanma probleminin, sosyal medya detoksunun, ardından daha az yaşandığı gözlenmiştir. Sosyal medyadan uzakta geçirilen dönem, kendimize ve sevdiğimiz şeylere odaklanabilmemiz için en verimli zaman dilimlerinden biridir. Örnek olarak, hiç spor yapmaya vakit bulamayan bireyin, detoks sürecine girdikten sonra spor yapmaya yönelik olan motivasyonunda artış gözlemlenebilir. Kitap okuma alışkanlığı edinmeye çalışan birey, detoks süreci ile günde beş ile on sayfa bile olsa kitap okuyabilir. Sosyal medya detoksu, günlük yaşamdaki, sosyal ilişkilerin gelişebilmesi için olanak sağlar. Detox süreci boyunca, aile ve yakın arkadaşlarla olan iletişim, durağan olan halinden farklılaşır. Aile bireyleri arasındaki, etkileşim ve güven bağı artar. Dijital detox sürecinde, bireyler aileleri ile kaliteli zaman geçirebilme imkanına sahip olur. Son olarak ise, sosyal medya detoksu ile bireyler kendilerine zaman ayırma haklarına sahip olduklarının ve içsel ihtiyaçlarını sosyal medya ile karşılayamadıklarının farkındalığına varmış olurlar.