Herkese göre tanımı ya da anlamı değişen bir şeydir aşk. Yaşayan ya da yaşamaya devam eden olduğu gibi, hiç yaşamayan da vardır. Belki de yaşadığının ne olduğunu bilemeyen!
Kelebeklerin içinizde pır pır etmesi, yüreğinizin ağzınızdan çıkacak gibi çarpması, el ayak dolaşması, yemeden içmeden kesilme, sebepsiz gülümsemeler, aklına geldiğinde dalıp dalıp gitmeler… Bunlar ve bunun gibi birçok şeydir tanımı. Bugüne kadar neler söylenmedi ki aşk için. Herkesin kendine göre bir aşk tanımlaması, herkesin kendine göre bir deneyimi olmuştur.
Ne diyor son günlerde sevgili Sezen Aksu:
“Ey aşk…
Bir çırpındım durdum kulun ağında,
Bir zevk-ü sefaya yâr kucağında,
Bir göğe erdi başım, bir vurdum taşa…”
Birbirinden güzel kelimelerle ne güzel anlatmış, değil mi?
Geçen cümlelerden birisi de “Evin yolunu arar gibi.” Bir sığınak, bir tutulum, bir arayış hâli… Yaşarken bulutların üzerinde, bitince cehennemin dibindeymiş gibi hisseder insan. Hastalık hâli, aklın seyahate çıkması, ayakların yerden kesilmesi, bir uçurumdan yuvarlanma… Ne şekilde tanımı yapılırsa yapılsın, aşk güzel ve yaşanılası bir duygu hâli sonuçta. Önce gözler, sonrasında hisler ve yaşanılanlar; kalple mantık arasında gidip gelen sorgulamalar…
Ne kadar kaçsa da aşka yakalanır insan. Tıpkı ansızın bastıran bir yağmur gibi… Peki ya hiç yaşamayanlar, ya da yaşadığının ne olduğunu tanımlayamayanlar!.. “Ben aşk nedir bilmem ki.” diyen kişilere de denk gelmiştir çoğumuz.
Umarım bir gün herkesin aşktan yolu geçer. Her şeye rağmen güzeldir aşk.
Hastalıklı bir yanı olsa da, gelir geçer olsa da güzeldir aşk.