İçim sıkılmıştı, belki de bunalmıştım. “İç güzellik nedir?” diye sormuş sanki evrenin cevabını aradığı tek soruymuşçasına ona kıymet verip, “Evet, gerçekten asıl önemli olan bu sorunun cevabı.” diye düşünüp bu iç sıkıntısıyla etrafa bakmıştım. Asmanın rüzgarda hafif hafif sallanan yapraklarını, kıyısında masumca oynanmayı bekleyen kırmızı oyuncak kamyoneti görüp biraz rahatlamış ama yine kendi içime dönüp meraklanmıştım.
Acilen dosyamı açmaya çalışırken sınıfın sessizliğinde hışırdatarak bir kağıt çıkardım içinden. Aklıma gelen bin bir düşünceden sıyrılıp iç güzelliğin ne olduğunu tekrar düşünerek yazmaya başladım. Elimdeki kalemin de aklına hiçbir şey gelmiyordu sanırım. Gözlerim dışarıda bir şeyler aradı bulamadı. Dışarıda sokakları ısıtan güneşin sıcaklığı bir an içimi de ısıtır gibi oldu. Sınıfta öğrencilerim Kürk Mantolu Madonna’ya odaklanmışlar eminim yapamadıkları sorular için Raif Efendi’ye de Maria Puder’e de düşman kesilmişlerdi. Halbuki bıraksalardı aşıkları tek başlarına var olur muydu tüm bu üzüntüler? Durdum, düşündüm yine bırakmadı beni iç güzellik sorunu.
Neden önemliydi ki ve neden önemli olsundu? Hangimiz şu hayatta tamamen iç güzelliğe sahiptik? İyi olmaya gayret ve hayret ettiğimiz bu yaşam savaşında tüm sınavlarımızı verdikten sonra hâlâ iç güzelliğe sahip olabilecek miydik? Kim bilir belki de sadece romanlarda, hikayelerde vardı bu iç güzellik. Belki sadece hayallerdeydi… Yine de bunca çirkinliğin arasında üstüne titrediğimiz bazı değerler, doğrular var. Erdemli olmak gerekiyor doğru bir hayat için. Peki doğru hayat kime göre doğru, peki iç güzellik?
Bir gün vazgeçer miyiz tüm bunlardan? Birisi de çıkıp, “Bırakın bu boş lafları bakın şu dağa, denize, doğaya hele şu dünyanın güzelliğine… İç güzellikmiş, yalanlarınızı kendinize saklayın!” der miydi? Sanırım asıl güzellik görmeyi bilendedir. Sanır mısınız ki kötü dediğiniz insanlar iç güzelliğe sahip olmayan kötü insanlardır? Herkes için aynı fikirde olamayız tabii ama genel için geçerlidir.
Hayat kim? Ben kimim? İçim ne? Güzellik ne? Peki mecbur muyuz? Düşünüyorum da adil ve yaşanabilir bir dünya için mecburuz! İstediğimiz kadar aydın, cahil, köylü, şehirli olalım özümüzle dünyaya armağanız ve onu güzelleştirmeye diğer tüm varlığa, mahlukata dokunmaya mecburuz. Elimizden gelenin en iyisini samimi bir şekilde yaptığımızda da sanırım iç güzelliğin bir sabah vakti güneşin doğuşundaki gibi tüm evreni aydınlattığına şahit olacağız.