Bazen bir koltuk görürsün.
Zahiren boştur.
Kimse oturmamıştır üzerine nice zamandır. Ama yaklaşınca anlarsın: orası sandığın kadar boş değildir. Aksine, hasretle doludur; sessizlikle, hatıralarla, görünmeyen bir bekleyişle…
İnsan sadece bir eşyanın üzerine oturmaz; oraya bir şey bırakır. Bazen bir tebessüm, bazen bir iç çekiş, bazen de sessiz bir dua. Koltuğa sinen şey yalnızca bedenin ağırlığı değildir. Kalpten kopup gelen hisler de zamanla kumaşa işler. Eşyaya dokunan el değil, en çok gönüldür. Ve gönlün değdiği yerde zaman başka türlü akmaya başlar. Hatta bazen durur.
Zaman geçer, kumaş solar, ayaklar eskir. Ama bazı koltuklar hâlâ bekler. Oturulmayan yer değildir aslında orası; dokunulamayan bir geçmişin izidir. Koltukta bir zamanlar biri oturmuştur belki. Her akşam aynı köşede çay içmiştir. Belki camdan dışarı bakmıştır sessizce. Sonra gitmiştir. Ardından sadece kokusu kalmıştır. Ve her geçişte, o koltuğun yanından sessizce geçilir. Çünkü kimse dokunmak istemez. Hatta çoğu zaman farkında bile olmadan içten bir saygı gösterilir oraya.
Bazı koltuklara oturulmaz. Bunun sebebi ne maddi ne de alışkanlıktır. Tam aksine, orası artık bir eşyadan çıkmış, bir eşik hâline gelmiştir. Geçmişle gelecek arasına kurulmuş bir köprüdür o. İnsan oraya oturmaz çünkü kalbiyle bilir: orada hâlâ biri vardır. Görünmez, evet. Ama hissedilir. Ve bu his, o koltuğu anlamlı kılar.
İnsan eşyayla dost olur. Onunla susar, onunla düşünür. Bazı koltuklar, konuşmayan ama dinleyen bir dosta dönüşür. Zamanla sessizliğiyle varlık gösterir. Üzerine biri oturmasa da, o koltuk kendi hikâyesini anlatmaya devam eder. Kimi zaman bir çocukluk anısını, kimi zaman bir sevdanın başlangıcını, kimi zaman ise bir vedanın sessizliğini…
Boş görünen bir koltuk, aslında yokluğun değil, hatıranın işaretidir. O koltukta beden yoktur belki, ama hisler vardır. Ve hissedilen şey, çoğu zaman kelimelerin anlatamayacağı kadar derindir.
Zaman nesneleri eskitir ama ruhta bıraktığı izi silemez. Bu yüzden bazı koltuklar yaşlanır ama unutmaz. Ne kadar zaman geçerse geçsin, o koltuğun taşıdığı yük değişmez. Boşluk sandığın şey, aslında içi dolu bir suskunluktur.
Boş bir koltuk, eksiklik gibi görünse de, bazen doluluğun en sade hâlidir. Görünmez bir hatıraya ev sahipliği yapar. Ve insan, o koltuğun yanından her geçişinde kendi içine döner. Bir sessizlik olur aralarında. Ama o sessizlikte çok şey anlatılır.
Bazı koltuklar sadece oturmak için değildir.
Hatırlamak için, beklemek için, kendi içine dönmek için vardır. Ve insan, bazen bir koltuğun boşluğunda, kendini yeniden bulur.
Sevgi, saygı ve dostlukla…