Hayata bakış açımız, anlam yüklediğimiz şeyleri de, dolayısıyla hayatın içindeki yerimizi ve konumunuzu da belirliyor. Bakış açımızla, beklentilerimizle, kendimize çizdiğimiz şekil, konum ve tarzı oluştururuz.
Bazılarımız kendini, başkalarının gözüyle bakarak şekillendirir. Tıpkı kendisinin karşıdan gördüğü, gıpta ettiği, yerinde olmak istediği rol modeller gibi. Başkalarının gözünde nasıl görülürse büyür, devleşir, önemli bir insan olur. Tabii ya, başkalarının gözünde nasıl hayranlık kazanır.
Öncelikle bir ünvanı olmalı; o bir ortama girmeden önce, ünvanı yetişmeli hayranlık duyulması için. Bunun için birtakım ödünler verilirse de değer, diye düşünür. Sonra görünüş girer devreye. Göze hitap etmeli. Sıradan insanlardan bir farkı olmalı. Bir ortama girince, ünvanına yakışır bir görünüşü olmalı. Kendine has bir tarzı oluşur böylece. Maddi olarak da belirli bir konuma geldi mi, değmeyin keyfine. Önemli bir kişi olmanın sevinciyle kasılarak yürümeyi hakketmiştir.
Bir de başkasının gözüyle değil de, kendi gözüyle kendini seyredenlerin aldığı haz vardır. Bu hazzın beklentileri farklıdır. Kendini nasıl görünce bu haz artar. Yürüyüşünde büyüklük değil, tevazu vardır. Gözlerinde hırs değil de sevgi. Kalbi, şan, şöhret, güzellik karmaşasından arınmış; şefkat, merhamet ile kaplı. Hak ettikleri kadarıyla mutlu, sevinçlerini, üzüntülerini paylaşabileceği kişilerin etrafında olduğunu bilerek güven içindedir. Etrafındaki kişilerin gözleri belki büyüklüğünden kamaşmıyor ama sevgiyle parlıyor. Kendi gözüyle kendine baktığında, kendine yakıştırdıklarıyla mutlu, değerli hissediyor.
İşte diyebiliriz ki, önemli bir insanın mutlu olma şansı vardır belki. Ama değerli bir insanın mutlu olması için şansa ihtiyacı yoktur. O zaten mutludur. Ve çevresinin gözünde hem değerli, hem önemlidir.
Evet, önemli insanlardan değerliler çıkabilir ama değerli insanların hepsi birer önemli cevherdir.
















