Merhabalar!
Bugün sizlerle, zamanla kaybettiğimiz komşuluk, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerini konuşmak istiyorum. Geçmişte sokaklarda büyüyen, oyunlar oynayan, birlikte gülen çocuklardık. O günlerde güven, anlayış, empati ve hoşgörü gibi değerler hayatımızın merkezindeydi. Şimdi ise bu değerlerin yerini yalnızlık ve bencillik almış gibi görünüyor.
Sokaklarda büyüdük bizler; sokaklarda top oynadık, ip atladık. Yerden yüksek, yakan top, üç taş ve daha pek çok oyun oynadık. Günümüzde çocukların hiç bilmediği oyunlar. Şimdilerde bakıyorum çocuklara; evlerinde bilgisayarlarının başında tek başlarına oturmayı sosyalleşmek sanıyorlar. Üzülüyorum doğrusu. Hani enerjisini atmalıydı çocuk? Hani arkadaş edinmeliydi?
Bizler sokaklarda oynayan, soluk soluğa koşuşan, içten gelen kahkahalar atan çocuklardık. Sabahın bir vaktinden gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda oynadık. Mutluyduk. Hep birlikte ve mutlu çocuklardık. Yaptığımız en büyük etkinliklerimizden biri de pikniğe gitmekti. Parklarda, bahçelerde, kırlarda piknik yapardık. Annelerimiz asma yapraklarından sarmalar sararlardı. Mercimek köfteleri, patates salataları, kısırlar, bisküvili pastalar daha hatırlayamadığım neler neler hazırlanır, konu komşu toplanılıp pikniğe gidilirdi.
Velhasıl piknik günleri büyük keyif, büyük eğlence olurdu. Kimse kimseyi yargılamazdı. Kimin evinde ne var ise onu hazırlar, getirirdi. Bir şeyi olmayanda ayrılmazdı. Çünkü eskiden olanın olmayana borcu vardı. Komşuda pişen bize de düşerdi.
O pikniklerde çocuklar gönüllerince oynarlardı. Kimse sessiz oynayın, keserim bak topunuzu demezdi. Ya da ne bağırıyorsunuz oturun oturduğunuz yere, demezdi kimse. Çünkü çocuk dediğin oynamalıydı. Hoplayıp, zıplayıp oynamalı ve enerjisini atmalıydı. Şimdilerde olduğu gibi kimse çocuk seslerine kafayı takmazdı.
Ya şimdi? Şimdi çocuklar odalarında hapis gibi yaşıyorlar. Bilgisayar başında ve ekrana kitlenmiş vaziyette. Bu durumda bile alt komşu aşağıdan süpürge sapı ile vuruyor. Ayaklarını da yere değdirmeden yürümeli bugünün çocukları. Koşturmak zaten yasak ama ayaklarını da cebine koyarak yürümeli evinin içinde. Çocukların o şen kahkahaları ise sadece bir hayal olmuş durumda.
Bizler nasıl sıkışıp kalmışsak bugün hayat koşuşturması içinde, ne yazık ki çocuklarımızda sıkışmış durumda. Yalnızlık, çaresizlik, mutsuzluk içerisinde. Kaybettik. Ne yazık ki kaybettik sosyal güvenlik alanımızı. Ne yazık kaybettik özgürlük alanımızı. Bir mahalle kültürümüz vardı. İçerisinde güven ve özgürlük içerisinde yaşadığımız. Maalesef artık olmayan bir mahalle kültürü. Bu durum ise hem bizler hem de çocuklarımız açısından büyük kayıp aslında. Mahalle kültürü, eksikliklerin giderildiği, yaraların sarıldığı bir kültürdü. Anlayış, sevgi, güven hakimdi o bakışta. Şimdi iliklerimize kadar yokluğunu hissediyor gibiyiz.
Oysa bir zamanlar, komşularımızla olan ilişkilerimiz çok daha derindi. Birbirimize destek olur, birlikte sevinir ve birlikte hüzünlenirdik. Herkesin kendine has bir dünyası olurdu. İnsanlar mahallelerinin adı ile anılırdı. Gurur ile söylenirdi mahalle isimleri. Oysa şimdi hepsi hayal. Hepsi sadece birer adresten ibaret…
Günümüzde her şeyi olmak zorunda insanların. Olmayan ise zaten bir kenarda ayrı duruyor. Nerede kaldı o eski dostluklar? Nerede kaldı o eski komşuluklar? Hoşgörü, anlayış, nezaket, duyarlılık nerede kaldı?
Medeniyet diyoruz ve ne yazık yalnızlaşıyoruz. Bencilleşiyoruz. Komşularımızı tanımaz, arkadaşlarımızı aramaz olduk. Anlayışı derseniz; sadece kendimize gerekirse hatırlar olduk. Ne yazık pek çoğumuz empati ne demek unuttuk. Arkadaşlık, dostluk, komşuluk ne demek unuttuk.
Sokaklara çocuklarımızı salamaz olduk. Tanımayınca konu komşuyu, çok görünce bir selamı sabahı kendimize yabancılaştık. Ne yazık duyarsızlaştık. Oysa bana dokunmayan bin yaşasın dememeliydi insan. Bugün komşuna dokunan elbet yarın da sana dokunacaktı. Özgürlük sandık belki kendimize kalmayı. Ama yanıldık. Bakın şimdi evlerimizde hapis kaldık. Sokaklarda oynayamaz oldu çocuklarımız. Bir komşu çayı içemez olduk bizler. Yalnızlaştık. Kimsesizleştik. Kimsenin kimseye ne iyi niyeti kaldı ne de tahammülü. Herkes her şeyi kendisine hak görür oldu. Oysa bir taraftan da kimsenin hiçbir şeye hakkı olmadığını düşünürken. Tezatlar içerisinde sıkışmış bir hayatın insanları olduk istemeden.
Ve evet, özlüyorum arkadaşlarımla sokaklarda ip atladığım zamanları. Özlüyorum gazoz kapakları ile oynadığımız, oyun kurduğumuz o günleri. Komşu annelerimizin ellerimize salçalı ekmek tutuşturup acıkmışsındır ye şunu deyişlerini. Özlüyorum çünkü şimdilerde çocuklarımıza kimseden bir şey almamasını tavsiye eder olduk. Biliyorum haklıyız. Çünkü kimseyi tanımıyoruz. Ama özlüyorum işte. Geçmişteki o konfor alanımızı özlüyorum. Çocukluğumun arkadaşlarını özlüyorum. Herkesin herkesi tanıdığı, kolladığı, anladığı zamanları özlüyorum.
Nereden, nasıl geldik bu günlere? Nasıl yalnızlaşabildik biz böyle?