Bazı kelimeler vardır, sözlüklerdeki anlamlarından çok daha fazlasını taşırlar. Söylenmezler; çağrılırlar. Okunmazlar; sezilirler. Ve bazen bir kelime, bir ömrün anlam arayışına dönüşür. İşte “ledün” böyle bir kelimedir. Ne tamamen karanlık, ne de bütünüyle ışık. Bir ara bölge. Görünmeyenin kıyısı. Bilginin ötesinde, sezginin başladığı yer.
Varlık, insana ilk bakışta bütün kapılarını açmaz. Çünkü anlam, çoğu zaman görünenden değil, görünmeyenden doğar. Gözün gördüğü şey ile hakikatin kendisi aynı değildir. Aklın kavradığı bilgi ile gönlün sezdiği mana farklı düzlemlerde yaşar. Ledün, işte bu farkın adıdır. O, görünür düzenin ardındaki bilinçtir. Zahirin içindeki batındır. Bilginin suretini değil, özünü aramaktır.
Bir gün bir mecliste “Ledün nedir?” diye sormuşlar. Üstat, cevap vermiş: “Ledün, bilinmeyendir. Sana öğretilenle değil, sana ilham edilenle varılır.”
Bu cümle, sıradan bir açıklama gibi gelmedi bana. Bir duvarın arkasındaki yankı gibiydi. O andan sonra fark ettim ki, biz hakikati sürekli dışarıda arıyoruz: Kelimelerde, kitaplarda, kavramlarda… Oysa en kadim bilgi, insanın kendi varlığının derinliklerinde gizlidir. Ve o bilgi, akılla değil; tefekkürle, sabırla ve teslimiyetle açılır…
Modern akıl her şeyi çözmek, anlamak, açıklamak ister. Ama bu ısrar çoğu zaman yüzeyde kalır. Çünkü gerçek bilgi, sadece bilinenin toplamı değildir. Gerçek bilgi, bilinmeyeni bilme iştiyakıdır… (isteğidir). Ve o iştiyak, insanı ledün kapısına getirir.
Musa ile Hızır’ın yolculuğu bu bilginin temsilidir. Musa, aklın temsilcisidir: her şeyi bilmek ister. Hızır ise ledün sahibidir: her şeyin zamanla anlaşılacağını bilir. Bu nedenle sabrı öğütler. Çünkü ledün bilgisi zamanla açılır. Görmek yetmez, görmeye tahammül gerekir.
İbrahim’in ateşe yürüyüşü de böyledir. Ateşin görüneni yakar, ama görünmeyeni dönüştürür. Allah “Ey ateş, İbrahim’e serin ol” dediğinde, ledün sırrı devreye girer. Çünkü görünen yanmayı vaat ederken, hakikat serinliği bahşetmiştir. Demek ki her şey göründüğü gibi değildir. Ve bu farkı görebilen göz, artık başka bir hakikate doğmuştur.
LEDÜN GÖNÜL İŞİDİR
Ledün, bilgiyle değil, idrakle yürünür. İdrak ise aklın değil, bana göre gönlün işidir. İçinde bir sessizlik büyür. O sessizlikte, kelimeler düşer, kavramlar erir ve yalnızca mana kalır.
Bugün biz anlamı bilgiyle karıştırıyoruz. Biliyoruz ama anlamıyoruz. Okuyoruz ama inmiyoruz. Anlatıyoruz ama yaşayamıyoruz. Oysa ledün, susan bilginin, konuşan gönle dönüştüğü yerdir. Ve bazı kapılar, sadece içsel sessizliğe bürünmüş ruhlara açılır.
Bazı insanlar görür. Bazıları ise bakar. Ama ancak hisseden, geçebilir o eşikten. Çünkü ledün, bilgi değil, bir haldir. Ve her hal, nihayetinde, insanı Rabbi’ne götüren bir izdir.
❤️