Hep birlikte film/tiyatro izlemeye geldik. Siz ne yapıyorsunuz tam olarak? Bazı hislerimi paylaşıp, şikayetlerimi anlatmak istiyorum. Malum, sinema biletleri olsun, tiyatro biletleri olsun bayağı pahalı. Pandemi öncesi daha çok sinema severken, sonrasında tiyatroya daha düşkün oldum. Filmleri daha sonra da ya TV’den ya da platformlardan izleyebiliyoruz ama tiyatro oyuncularını, duayenlerini canlı izlemenin tadı başka oluyormuş. Ama ne yazık ki orada da izleyicilerden rahatsız olmaya başladım. Yalnız da değilim üstelik. Hani bazen denir ya “ben utandım” diye, aynen bu histe kalıyorum, özellikle tiyatro izlerken.
Sinema/tiyatro salonunda nasıl davranmak gerekir başlıklı bir ders okullarda okutulmaz. Ama illa ki annemiz ve babamız, eskiden komşularla beraber sinemaya/tiyatroya gidilirdi. Toplu bilet alınırdı. Gong sesi ardından ışıklar söner ve oyun başlardı. Biraz sesimiz yüksek çıksa, anne veya baba hemen uyarırdı. Zaten etrafta da konuşan yoktu. İzlemeye gelmişizdir. Daha sonraki yıllarda anaokullarında bile, okul çocukları sinema/tiyatro izlemeye götürülür. Çocuklar bu davranışı uygularken öğrenirler. Umarım ki böyle devam edilir. Perdeye bakılır, perde açılır, oyun başlar. Bizim izleyici olarak yapacağımız tek şey izlemektir.
1- Cep Telefonu
Şunu galiba tam olarak anlayamadık. Sinema/tiyatroda cep telefonu sessize alınır. Titreşime bile değil. Sessize. Arzu ederseniz uçak moduna da alabilirsiniz. Diyelim ki dünya hali, çok acil bir telefon bekliyorsunuz, lütfen sinema/tiyatroya gitmeyin. Özellikle tiyatroda o duayenlerin önünde çıngıl çıngıl öten telefon, ve onu açıp konuşmak ya da o çantada o telefonu bir türlü bulamamak o kadar utanç verici bir durum ki. İşte o an ben de utanıyorum o oksijeni paylaştığımız için. Oyuncular duruyor, repliğini bekletiyor, izleyiciler sinirleniyor, telefon sahibi pişkin pişkin gülüyor. Bu anları o kadar çok kez yaşadım ki.
2- Cep Telefonu Işığı
Hep beraber izlerken oyunu, salonun o karanlığında, o ışığı en son derecede kullanma amacınız? Çevrenizdekilerin karanlıkta gözlerini alıyor. Flaş gibi yanıyor. Hadi telefonun çalmadı, aklına çok acil bir şey geldi. O kadar acil ki arayı bile bekleyemedin. Tamam, bari ışığını kıs. Hatta bir yerde duydum, sinema izlerken, izleyici öyle sıkılmış ki telefonun applikasyonlarını güncellemeye başlamış film izlerken. Filmden kopmuş, zevk almıyor olabilirsin. Sıkılmış da olabilirsin. Ama lütfen saygı. Neden dışarıya çıkmıyorsun?
3- Story/Hikaye Çekmek
Filmi çekip hikayeye atmak zaten legal bir hareket değil. Ayrıca sizi takip eden takipçileriniz de filmi hikayenizden izlemek istemezler. Filme girmeden önce afişin önünde çekmen bence daha çok merak uyandırır.
Tiyatroda oyun başlamadan önce çekilen selfielere, özçekimlere de gülüyorum ama onlar en azından oyundan önce yapıp bitiriyorlar bu işi, ya da görevi mi desem?
4- Yüksek Sesle Konuşmak
Sinema/tiyatroda yüksek sesle konuşulmaz zaten de ama çok acil bir şey gerekti, o da fısıltı olmak zorundadır.
Geçen ay tiyatroda oyun sırasında, Cihat Tamer’i düzeltti bir izleyici. 81 yaşındaki duayenimiz bir yer adını söylerken, üstelik kendi anısını anlatırken, gene Karadeniz bölgesinde olan ama başka bir ilin adını verdi, izleyicilerden biri yüksek sesi ile “orası değil, şurası” dedi. Eski insanlar “koca sesiyle” derdi ya, tam da öyle oldu. Ne oldu da düzeltti o sert sesiyle? Şu an düzelttiği yeri hatırlamıyorum ama kabalığını hatırlıyorum. Bir de bunu söylemenin de bir adabı vardır. Bağıra bağıra, ne ayıptı.
5- Patlamış Mısır/ Cak cak Sakız
Her şeyin bir adabı, bir usulü yok mu? Aileniz size hiç mi bir şey öğretmedi? Mağaradan direkt buraya mı geldiniz? İlk kez mi sosyalleşiyorsunuz? Patlamış mısırın çok cazibeli bir kokusu vardır. Sinema kapısının girişinden sizi çağırır. Evde yaptığında burada satılan kadar güzel olmaz. Bunlara katılıyorum da, ışıklar söndükten sonra yeme şeklinin değişimi ve çıkan sesler etrafınızı rahatsız ediyor.
Film izlemeye giden, filmin sesinden başka bir şey duymak istemiyor.
Tiyatroda mısır yok şükür ama sakız var. Tiyatroya giden izleyici, oyuncunun konuşmalarını net duymak istiyor. Akışı takip etmek, ayrıntıları kaçırmak istemiyor.
6- Koltuk Sallayanlar, Ayağı ile Tempo Tutanlar, Bacağını Sürekli Sallayanlar
Rahat edemeyebilirsiniz. Gerçekten de tiyatronun bazı koltukları rahatsız, bazıları da yerinden dolayı çok rahatsız. Ama başkaları rahatken, ya da rahatmış gibi sorun etmeyenleri rahatsız etmesek, değil mi?
“Cihat Tamer ve Zihni Göktay ile Bir Varmış Bir Yokmuş Müzikli Gösterisini” eylül ayında izledik arkadaşlarımız ile beraber. Suat Taşer Açık Hava Tiyatrosu, yazın çok sıcaklarda üstü kapanıyor ve klima açılıyor normalde. Bu sefer gene soğutulur diye üzerime bir şey aldım ama ter içinde kaldım. Tavanı açmışlar ama tabii klimayı açmamışlar. Belki duayenlerin yaşı hürmetine. İzmir’in sıcak akşamlarından biriydi. Sıcaktan bunalmak bir yana, ne yanımdakini darladım ne de oflayıp pufladım. Sahnede bir tarih vardı ve o tarihin içinde olmak her şeye değerdi. Sosyal medyada da belki denk gelmişsinizdir, bir izleyici, sadece alkışlarken ayağa kalkmak değil, karşılarında oturmaya utandım. “Müthişti” diye. Gerçekten de müthişti. Tavsiye ederim, umarım adabı muaşeret kurallarını bilenlere denk gelesiniz.
Adab kelimesi, edebin çoğunluğudur. Muaşeret kelimesi ise beraber yaşayan insanların iyi geçinmesi ve birbirine nazik davranmaları manasına gelir. Halk arasında kısaca görgü kuralları da denilmektedir. Adabı muaşeret, kişilerin ve toplumların birbirleri ile sevgi ve dostluk duygusunu güçlendirmek için dikkat edilmesi gereken kurallarıdır.
*Film Koması, yazan İbrahim Selim ve Melikşah Altuntaş. Sinema insanı Melikşah Altuntaş’ın hazırlayıp sunduğu film yorumları serilerinden birinde, iyi bir film izlemek isteyenleri ihya edecek konsept listeler, sinema dünyasının kanayan yaraları ve ilginç olayları mercek altına alınan dosyaları podcastinde sunuyor. Onun sinemada “cinnet geçirten izleyici alışkanlıkları”na ben de tiyatroda yaşadıklarımı ekleyip, sizlere sunmak istedim.