Sorma neden, niçin?
Her şey yalnızlıktan
Bak, bak, bak, bak
Güzel bir gün ölmek için…
(Teoman)
“Evet sevgili takipçilerim, bugün kaybolan mesleklerden birinin ustalarından biriyle konuşacağız. Aslında gördüğünüz gibi burası kalabalık semtlerimizden birinin yine en kalabalık noktalarından biri ama burada köşede birkaç metrekarelik alanda gördüğünüz yaşlı amcamız artık kalan son kalaycı ustalarından Çapan Usta.”
Konuşmayı yapan genç kız biraz yana çekilince cep telefonunu taşıyan arkadaşının kadrajına yaşlı amca giriş yaptı. Cep telefonu yavaşça amcaya yaklaştıktan sonra belli ettirilmeden üç ayak üzerine konuldu ve kadrajda ikisinin de olduğunun onayını alan genç kız röportajına başladı:
“Merhaba Çapan Ustam, öncelikle nasılsın, iyi misin?”
“Çok şükür kızım, geçinip gidiyoruz işte!”
“Öncelikle Çapan Usta mı diyeyim, Çapan Abi mi diyeyim, nasıl hitap edeyim?”
“Ne istersen onu de kızım. He aslında “Çapan Baba”yı daha çok duyuyorum ama sen “Çapoş” deme, ne dersen de!’”
Genişçe gülümseyen genç kız konuya dönmeye karar verdi:
“Peki Çapan Baba, az önce söylediklerimde bir yanlışım var mı? Sanki kalaycılık mesleği kaybolmaya yüz tuttu değil mi?”
“Kaybolmaya yüz tuttu değil, kayboldu kızım. Bütün ülkedeki kalaycıları toplasan bir avuç ihtiyar kaldı zaten. Artık sonuncumuzun cenaze namazı kılındığı zaman kalaycılığın cenaze namazı da kılındı demektir.”
“Peki, neden böyle oldu Çapan Baba?”
“Sizin evde kaç tane bakır kap var kızım?”
“Annemin süslerini saymazsan yok herhalde!”
“Al işte cevabı. Bizim meslek kıpkırmızı bakırı gümüş rengine çeviren sihirli bir meslek. Ama bakır yoksa kalay da yok!”
“Peki, çoluk çocuk var mı Çapan Baba, onların kalaycılığa bakışı nedir?”
“Var Allah’a şükür, iki erkek bir kız büyüttük ama mesleğe yaklaştırmadım. Biraz zamana uyum sağlamak lazım. Yani küçük oğlanı yazılımcı mı ne diyorlar, sizin aranızda çok popülermiş. Ondan yaptık! “
“Çapan Babadan oldukça vizyoner bir bakış açısı. Ben şaşırdım açıkçası. Peki, bu işi böyle seyyar yapabiliyor musunuz Çapan Baba?”
“Yapılıyor tabii, böyle bir pazar arabası içine koyuyorum her şeyi. Al işte burada ısıtıcı, burada nişadur, burada pamuk. Maharet de biraz ellerimizde işte. “
Biraz daha sohbet sonrası iki genç eşyalarını toplayıp uzaklaştılar. Çapan Baba onlara el salladıktan sonra bir süre daha elindeki tabak çanakla meşgul oldu. Daha sonra etrafına biraz bakınıp kimsenin dikkatini çekmediğine emin olunca pazar arabasının arkasındaki göze elini daldırdı, kablosuz kulaklıklardan birini çıkardı, takkesini hafifçe kaldırıp kulağına yerleştirdi. Dış cebinde tuşlu eski cep telefonunun bulunduğu yeleğin gizli iç cebinden son model cep telefonunu hiç çıkarmadan aramasını yapıp bir yandan hala kalaylanmış eşyalarla uğraşır gibi yaparken bir yandan konuşmaya başladı:
“Siz hazır mısınız oğlum?”
“Çapan Baba, yanlış anlamazsan, haddim olmayarak bugün operasyon için doğru bir gün mü gerçekten? Daha az önce gençlerle video çektiniz?”
“Yani? Bundan daha güzel bir gün var mı? Yaptığımız işi yaptığımızı kanıtlayan video var, daha ne olsun? Hem planladığımız gibi giderse ve bu üç beş dakikada halledersek, zamanı biraz sündürerek burada bu işi yapmadığına kanıtı olan üç beş kişiden biri olurum.”
“Peki, sen öyle diyorsan!”
“Siz hazır mısınız oğlum, bana hala cevap vermedin? Bak, minibüsü de görmüyorum hala!”
“Ayıp ettin baba, bizde gevşeme olur mu?”
Çapan Babanın cümlesi tamamlanır tamamlanmaz, karşıdaki yolun kenarına bir minibüs yanaştı. İçinden inen dört kişi de ikişerli olarak hızlıca inip iki ayrı yerde sigaralarını yakıp sohbet etmeye başladılar.
“Aferin!” derken belli belirsiz gülümseyen Çapan Baba, ciddiyetini bozmadan devam etti:
“Bakır kazan nerede? Ne kadar var kalaylanmasına?”
“Bakır kazan mı?” diye şaşıran telefonun diğer ucundaki kişi bir süre sonra şifrelemeyi anladı ve gülümseyerek konuşmaya başladı: “Yolun başında görüldü Çapan Baba. Tahmini iki buçuk üç dakikaya dükkanın önüne ulaşır!”
“Tamamdır! Aman bir hata yapmayalım, beş dakikaya basıp gidelim. İşler yolunda gidince kalabalıktan daha iyi gizlenecek yer yok ama bir terslik olursa buralar bize cehennem olur!”
“Tamamdır, Çapan Baba! İki dakika… Bir buçuk dakika… Bir dakika…”
Çapan Baba, Pazar arabasının altındaki gizli bölmeden susturuculu silahını çıkarıp kaplarla pamuk öbeğinin arasına hızlıca sakladı ve dikkatini kulağına verdi:
“Yarım dakika… Bizi çocuklar yakın takipte… On beş saniye… İkinci grup paketlemeye hazır… On saniye… Sendeyiz Çapan Baba!”
Arkasında iki kişinin de biraz yönlendirmesi ile kendini tezgahın önünde bulan adama usulca eski telefon ekranını uzatan Çapan Baba yardım isteyen bir ses tonuyla konuştu:
“Gözlerim tam seçmiyor da bey oğlum, şurada ne yazıyor, okur musun?”
Hafifçe eğilen adam gözlerini kısarak okumaya başladı:
“Güzel bir gün ölmek için…”
“Bence de!” diye Çapan Baba dikkatlice onu izleyenlerin bile fark edemeyeceği bir hızla silahı çekip iki el ateş edip yine silahı hızlıca aldığı yere koydu. Yakasından tuttuğu adamı yavaşça yere bırakırken heyecanla bağırmaya başladı:
“Kimse yok mu bir şey oldu galiba adama?”
Hızlıca peşindeki iki kişi yanına çöküp yaralara bastırarak şaşırmış rolü yapmaya başladılar. Bu arada az ilerideki üçüncü kişi koşarak geldi:
“Ben tanıyorum amca bizim komşu, kalp sıkıntısı vardı zaten, dil altı hapı olması lazım!” diyerek o da kenarına çöktü.
Etraftaki insanlar da yavaşça yaklaşmaya başlayınca son gelen çocuk tekrar konuşmaya başladı:
“Aslında bir araç olsa hemen hastaneye götürmek lazım!”
“Ambulansı aramak lazım, ben arayayım mı?” dedi kalabalıktan biri.
“Yok, teyze bizim şurada minibüs var be onu ambulanstan önce yetiştiririm!” dedi ve üç kişi hızlıca adamı minibüse yerleştirdiler.
Son kalan kişi de yerde kan izi ve benzeri kanıt kalıp kalmadığına baktıktan sonra minibüse atladı ve hızlıca uzaklaştılar.
Kalanlardan birkaç kişi Çapan Baba’ya bir süre eşlik ettikten sonra onlar da uzaklaştı ve olay yeri sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi sakinleşti. Birkaç dakika daha bekledikten sonra Çapan Baba da bütün eşyalarını pazar arabasına yerleştirip oturduğu yerden kalktı ve kalabalığa karışmadan kulaklığına hafifçe seslendi:
“Beş dakikaya geliyorum, beni parkın köşesinden aldırın. Hadi geçmiş olsun!”