Yüklemiştim klasik ruhumu,
Vagonlarına kara trenin,
Viyana’ya düzülmüş.
Demirden yığınlar değildi yalnızca,
Rayların omuzladığı;
Hülyalarım yol alıyordu,
Aristokrat sokaklarına şehrin…
Çığlıklarına trenin,
Eşlik ediyordu kahırlı
Viyana;
Dinmek bilmeyen hüzün
Sonatıyla,
Gölgelerinde katedrallerin.
Heyula olmuştu Mozart,
Miskin kulaklara,
Klasik müzik soluyan,
Klasik ruhlu Viyana’da…
Soylu acılarla haykırıyordu,
Viyana;
Ölümsüz belleğiyle anımsıyordu
Geçit törenini,
Mahzun frakların,
Amansız orduların…
Her biri matem enstrümanları.
Ulu binalardan o vakit,
Avaz avaz yayılırdı
Hüznün klasikleri,
Klasik ruhlu Viyana’da…
Hapsedilirdi avam umutlarım,
O vakit,
Sırça şatolarına şehrin,
Klasik ruhlu Viyana’da…
Avrupa’nın yüksek kültürünün ve sanatının merkezi Viyana’dır, hiç şüphesiz. Daha şehre girerken insanı karşılayan klasik müzik besteleri, hem kulakları hem de yürekleri klasik bir iklime sokar adeta. Daha çok hüzünlü sonatların yayıldığı bu şehir, geçmiş zamanda yaşadığı hüzünlü anları ve hiç bitmeyen şaşaasını harmanlayıp aksettirir tam manasıyla.
Şehir, her açıdan üstün bir mimari ve tamamen Avrupai olarak dizayn edilmesinin yanı sıra, barındırdığı sayısız sanatsal ve kültürel boyut ile de Avrupa’nın yüksek kültürünün ve sanatının en müşahhas örneklerini sergiler.
Öte yandan Viyana, şık giyinmeyi ve gösterişli olmayı mecburi kılar sanki. Şehrin her tarafına sinmiş hanımefendilik ve beyefendilik kültürü, herkesin dış görünüşüne ve görgü kurallarına azami derecede uymasını salık verir. Şehir her köşesiyle bir şıklık gösterisi sunarken; bu şıklığın en önemli sembollerinden biri ‘Mozart heykeli’ olarak ön plana çıkar. Şehir, Mozart’la özdeşleşmiştir. Bulutlu bir gecede, hiç sonu gelmeyen klasik müzik dinletilerine dalmışken, sokaklarda Mozart’ın hayaletine tesadüf etmek işten bile değildir.
Geziyordum klasik ruhumla
Viyana sokaklarında;
Sırça kalelerine şehrin.