Yeni gelmiştim eve, yorucu bir günün ardından. Arazileri dolaşırken üstüm başım toz toprak içinde kalmıştı. Çiftçilerle diyalog, muhabbet ve parselleri dolaşırken günün nasıl akşama dayandığının farkına hiç mi hiç varmamıştım. Bunca şeyi yaşayıp ama nasıl yaşadığının farkına bile varmadan günün sonuna gelmem de acı bir durumdu benim için. Günlerin geçip gittiğini bilmek ama ömürden eksiliyor kısmının farkına varmamak da acı bir durum. Çünkü farkında olmak demek, kontrol etmek ve değerlendirmek demekti. Ama biz, çoğumuz bunu başaramıyoruz ne yazık ki.
Duş alıp üzerime rahat bir şeyler giyip kanepede uyku ile uyanıklık arası içim geçmişti. Tam uykuya dalıp bilincimi teslim üzereyken, kalkıp yatağıma girmek için kalktım. Yatak odama geçerken odadaki masa aynasının karşısına geçtim. Biraz yüzüme bakarken saçımın dağınıklığını fark ettim. Masadaki siyah yuvarlak tarağı alıp saçımı düzeltmek için tararken birden dışarıdan bağıran bir ses duydum. Bu ses, benim evden yüz metre kadar uzaktaki evin sahibi Ahmet amcanın sesiydi:
“İmdat, komşular, evim yanıyor, çocuklarım içeride! İmdatt! Komşular, imdatt!”
Sonra ağlamaktan sesi kısılmaya başladı. Onun sesiyle bütün mahalle Ahmet amcanın evine koşup, etraf baya kalabalık olmaya başlamıştı. Ben, üstümdeki pijama ile kendimi nasıl dışarı atıp oraya gittiğimi hatırlamıyorum bile. Sadece, “Ahmet amca, nasıl oldu, içeride kimse var mı?” diye bağırdım.
“Ke… ke… Kezban yengen ve kızım Fatma içeride!” deyip güçten düştü.
Ben eve doğru koşarken Kezban yenge dumandan öksürüp konuşamazken, Mehmet amca baygın ve üzerine duman isi sinmiş Fatma’yı kucağında çıkarıp:
“Yer açın! Ambulans gelmedi mi?” diye bağırdı.
Tam o esnada, siren sesiyle itfaiye geldi. Personeller hışımla inip hortumu uzattı ve yangına doğru tutarken:
“Suyu açın!” diye bağırınca, suyu açtılar ve yangını söndürmek için uğraştılar.
Saat gecenin 02.37’si olmuştu yangını söndürene kadar. Bütün mahalle gelmiş, herkes bir şey yapmak için uğraşmıştı. Fatma gözlerini açar açmaz:
“Ben neredeyim, ne oldu bana, annem babam nerede?” diye ağlarken, hemen Ahmet amca:
“Korkma kızım! Buradayım, evimiz yandı. Annen de iyi. Ona da bir serum taktılar, bitince iyi olur inşallah!” deyip gözlerinden yaşlar aktı.
Fatma iyiydi. Kezban yenge de üzerindeki şoku atlatmış ama hâlâ böyle üzgün bir şekilde dalgın ve sessizdi. Sonuçta evleri yanmıştı, perişandı.
Bütün mahalle dağılmıştı. Ben eve geldiğimde saat sabahın 05.56’sıydı. Uyumamıştım. Çok zor ve yorgun bir gün geçirmiştim. Allah, bir daha kimseye böyle bir geceyi yaşatmasın.
Ben, rahat evimde bile rahat değilken Ahmet amcaların bunu nasıl atlatacağını düşünüp durdum. Sonra baktım ki perdelerin kenarından ışık sızdı. Güneş yeni doğuyordu.
“Allah, kimseyi bununla bir daha sınamasın inşallah!” diye dua ettim içimden.