Bazen bir insanı kaybetmek, sadece yokluğuyla değil; onun adının karşısında yazan tek bir kelimeyle yüreğe kazınır. “Müteveffa”… Soğuk, resmi, ama bir o kadar da derin. Bu yazı, bir kelimenin taşıdığı sessiz yası anlatıyor.
Bazen bir insanı kaybetmek yalnızca onun yokluğuyla değil, bir kelimeyle yüzleşmekle başlıyormuş.
Bazı kelimeler vardır; ilk bakışta birkaç harften ibaret gibi görünürler. Ama aslında bir ömrü, bir hikâyeyi, bir kalbi taşırlar. İnsanın göğsüne sessizce çöker, görünmez bir ağırlık gibi.
“Müteveffa”…
O kelimeyle ilk kez yüreğimle karşılaştım. Elime ulaşan bir dava dosyasını inceliyordum. Onlarca ismin karşısında davalı, davacı, doğrudan davalı gibi sıradan, alışıldık ibareler vardı. Fakat gözüm bir kelimenin üzerinde takılıp kaldı.
“Müteveffa”…
Yanındaki isme baktım. O an, içimden bir şey koptu. Dışarıya ulaşamadan boğazıma düğümlendi. Sanki biri büyük, soğuk bir mühürle kalbimin tam ortasına bastı.
Birlikte büyüdüğüm, tartıştığım, güldüğüm, sustuğum… Bir ömür boyu hayatımda yer etmiş bir insan, şimdi yalnızca bu kelimeyle anılıyordu: “Müteveffa.”
Ne kadar resmi ve soğuk,
Ne kadar tarafsız ve uzak,
Ve ne kadar acımasız…
Çünkü yalnızca bir evraktan değil, hayatın içinden de seni sildiğini fısıldıyordu bana.
Bazı insanlar vardır; onların gölgesi bile yeter. Sen de öyleydin.
Farkına varmadan altında sığındığımız bir çatı gibiydin. Şimdi sen yoksun. Çatı uçtu, duvarlar çöktü, dört bir yandan rüzgâr esiyor. Evin içindeki sessizlik bile daha derin, daha dokunaklı.
Seninle ilgili her şey burada: bir kahkaha, bir bakış, bir susuş… Hepsi yerli yerinde. Ama sen yoksun. Ve artık sana “Müteveffa” diyorlar.
Oysa sen yakındın. Bir sesinle toparlanırdık. Şimdi adın anıldığında boğazım düğümleniyor. Göğsüme bir şey oturuyor; vedalaşamamanın hüznü hep yanı başımda.
Ben sadece seni değil, seninle olan beni de kaybettim. Sen varken, içimde bir taraflarım hep güçlüydü. Bir yanım dirençli, sağlamdı. Ama sen gidince, içimde bir kardeşte sustu.
Artık kimse “Ben buradayım” cümlesini senin kadar derinden hissettirmiyor. Bazen kapı çalacakmış gibi geliyor. Açacağım ve sen gülümseyerek “Ne oldu yine?” diyeceksin sanıyorum.
Ama kapı sessiz.
Ev sessiz.
Ve artık biz sessiz…
Fotoğraflara bakmak hem iyi geliyor, hem de yıkıyor beni. Her karede seni yeniden hatırlamak, her karede seni bir kez daha kaybetmek gibi.
Bazen gecenin ortasında uyanıyorum.
Adını usulca söylüyorum. “Duyuyor musun?” diye fısıldıyorum içimden.
Ama cevap gelmiyor. Yalnızca yağmur bulutlarını gözlerimden yanaklarıma indiren şimşeklerin sesi yankılanıyor.
Ve bazen düşünüyorum:
Bir insanı kaybetmek…
Ona dokunamamak mı?
Onu gömememek mi?
Yoksa bir gün, resmi bir evrakta adının karşısında “Müteveffa” yazdığını görmek mi?
Belki de en acısı bu: hâlâ hissettiklerinle yaşarken, belgelerde öldüğünü görmek.
Ama biliyorum, hayat sadece belgelerden ibaret değil.
Kalpte yazılanlar silinmez.
Ve sen, en çok da orada varsın.
Çünkü bazı kelimeler kapanışa yarar; ama bazı insanlar hep açık bir cümle gibi kalır.
Sevgi, saygı ve dostlukla…