Nefret ediyorum… Ne kadar ağır bir ifade. Kulağa hoş gelmeyen, ruhu yoran, yüreği inciten ve çoğu zaman içten içe bir yıkımı başlatan bir söylem… Belki de insanın kendini sevmemesine bile kapı aralayan karanlık bir eşik.
Nefretin sadece bir duygu değil, zihne ve fikre bağımlı hâle geldiğinde kişiliği kemiren bir tehdit olduğunu fark edemiyoruz çoğu zaman. Belki de yalnızca dilimize doladığımız bir söz, bir anda hayatımıza hükmeden bir esarete dönüşüyor. Söylediğimiz her kelimeyle ruhumuza, zihnimize yeni bir karanlık örüyoruz.
Ne güzeldir oysa sevgiyle bakmak… İki dünya mirasıdır bu bakış. İnsan önce kendine, sonra sözlerine verdiği zararı düşünemez çoğu zaman. Çünkü nefret, öyle bencil bir duygudur ki, insan en sevdiklerinden bile nefret edebilir hâle gelir.
Toplum olarak en çok yıprandığımız yer, kelimelerin kalbimizi yırtmasıdır. Oysa söz yalnızca bir ses değil, zihnin aynası, yüreğin yankısıdır.
İşte bu yüzden, nefret söylemi sadece dilin değil, vicdanın da çürümesidir.
Bugün sosyal medyada, sokakta, hatta evlerin içinde bile nefretin dili normalleşiyor. Kimi zaman açık bir hakaretle, kimi zaman ince bir alayla, çoğu zaman da doğrudan hedef göstererek… İnsanlar inancı, kimliği, mezhebi, dili, yaşam tarzı ya da sadece varoluş biçimi yüzünden ötekileştiriliyor.
Hâlbuki farklılıklar ayrılık değil, zenginliktir. Renklerin bir arada olduğu yerdir gökkuşağı. Farklı olanı anlamaya çalışmak, insan olmanın en temel göstergesidir.
Unutulmamalı ki, nefret söylemi yalnızca muhatabını incitmez. Onu söyleyenin de ruhunu karartır. Çünkü nefret, önce kalbi esir alır, sonra dili, en sonunda ise gözleri kör eder.
Elbette birini sevmek zorunda değiliz ama saygı duymak zorundayız. Çünkü gerçek insanlık, aynı fikirde olmaktan değil, birbirine zarar vermeden yaşayabilmekten geçer.
Toplumu ayakta tutan harç, sevgi değilse bile asgari saygıdır. Bu harç çatladığında, bina sarsılır. Bugün şahit olduğumuz pek çok toplumsal çatışmanın temelinde işte bu çatlaklar var: önyargılar, yalanlar ve nefret dili…
Hiçbir kelime masum değildir. Her cümle ya bir duvar örer ya da bir köprü kurar. Biz hangi dili tercih edersek, dünyamız da ona göre şekillenir.
O hâlde sorumluluğumuz büyük: Konuştuğumuz dilin vicdanlı olması gerek, sessizliğimizin bile adalet kokması gerek.
Zira biz “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” diyen bir medeniyetin çocuklarıyız. Söz, savaş başlatabilir ya da barışa köprü olabilir. Tercih bizim elimizde.
Başkalarına duyulan nefret, çoğu zaman kişinin kendi iç dünyasındaki çaresizliğin yansımasıdır. Bu karanlık, sadece bireyi değil, çevresini ve toplumu da esir alır. Telafisi olmayan pişmanlıklar, kırık anılar ve vicdana gömülen sessizliklerle bir ömür geçer.
İnsanoğlu tehlikelidir, çünkü kendine verdiği zararın büyüklüğünü çoğu zaman fark edemez. Ağaca salıncak kurar, işi bitince kırar, yakar.
İnsan mükemmel olamaz, lakin mükemmel bakabilir. Ne kadar kızarsa kızsın, kendine kötülük edene bile nefretle bakamaz. Hayatından çıkarabilir, selamı sabahı kesebilir; lakin nefret edemez, etmemeli. Nefret bir duygu biçimidir sevgi gibi, özlem gibi; lakin duyguların içinde en tehlikeli olanıdır.
Nefret Zulümdür, Sevgi Şifadır
Nefret, karanlıktan beslenen bir yangındır. Neye dokunsa yakar, neye değse küle çevirir. Kalpte başlar, dile bulaşır, sonra davranışlara yansır. Toplumu içten içe çürütür, en çok da insanlığı unutturur.
Oysa sevgi, Yaradan’ın kalbe yerleştirdiği en kutsal tohumdur. O tohum yeşerirse, kalp incelir, dil yumuşar, bakış merhametle dolar. Sevgi, hem bireyi hem toplumu diriltir.
Sevgiyle yaklaşan bir kelime, bir gönlü onarabilir. Anlayışla söylenen bir söz, kırık bir kalbi iyileştirebilir. Herkesin bir derdi var; bazen yalnızca saygı bile yeter şifa olmaya.
Sevgi inşa eder, nefret yıkar. Sevgi birleştirir, nefret ayrıştırır. Sevgi büyütür, nefret tüketir.
O yüzden sormalıyız kendimize: Ben sözümle bir gönül mü yapıyorum, yoksa bir gönül mü yıkıyorum?
Çünkü dilimiz, geleceğimizin mimarıdır. Toplumu ayakta tutmak için sadece kanunlara değil; sevgiye, anlayışa ve vicdanlı bir dile ihtiyaç var. Konuşmalarımızda adalet, suskunluğumuzda insaf olmalı.
Nefret zulümdür. Sevgi ise şifadır. Ve biz hangi dili yaşatırsak, hayat da o dile dönüşür.
Bugün birine bağırmak yerine anlamaya çalışalım. Hakaret etmek yerine susmayı seçelim. Nefret etmek yerine en azından saygı duymayı deneyelim.
Çünkü asıl erdem, sevmediğine de adil olabilmektir.
Nefretle değil, sevgiyle kalın.
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.