“Nemrut ne kadar büyük ateş yakarsa yaksın, karıncanın su taşıdığı taraf kazanacaktır.”
Tarih boyunca her dönemde bir Nemrut vardı; ateşiyle dünyayı yakmak isteyen… Ve her dönemde bir karınca çıktı; bir damla suyla o ateşe koşan. Bu cümle, sadece kadim bir efsanenin sesi değil; aynı zamanda insanlığın vicdan atlasına işlenmiş, zamandan bağımsız bir yasadır.
Bir yanda kudretin ve kibrin en çıplak hali olan Nemrut’un yaktığı alevler; diğer yanda bedeniyle değil, niyetiyle büyük olan o küçücük karınca. O karınca, bir damla suyu taşırken aslında tarihin en büyük ahlaki seçimini yapar.
Çünkü mesele, o yangını kimin söndüreceği değil; kimin hangi safta durduğudur.
Nemrut’un ateşi yalnızca odunlardan yükselen bir alev değildir. O, zulmün, bencilliğin, adaletsizliğin ve korkunun vücut bulmuş hâlidir. Bu ateş, insanları yakmakla kalmaz; asıl hedefi kalplerdeki umudu, inancı ve dayanışmayı küle çevirmektir. Nemrut’un gücü dışarıdandır: ordulardan, servetten, sessizlikten beslenir. Gösterişlidir. Gürültülüdür. Ama kırılgandır. Çünkü kaynağı sevgiden değil, korkudan almıştır.
Karınca ise bambaşkadır. Onun gücü içeriden gelir; vicdanından, niyetinin saflığından. Taşıdığı bir damla suyun ateşi söndürmeyeceğini bilir ama yine de taşır. Çünkü bilir ki bazen sonuç değil, duruş önemlidir. Ve o suyu taşırken der ki:
“Ben bu yıkımın karşısındayım. Gücüm yetmese de, niyetim yetecektir.”
Bu, maddi hiçbir kuvvetin satın alamayacağı bir manevi kudrettir. Artık Nemrutlar tahtlarda oturmuyor. Ama ateşleri çok daha görünmez, çok daha sinsi.
1. Ekran Başındaki Ateş:
Yalan haberlerle, nefret diliyle, linç kültürüyle insanların aklını ve kalbini yakıyorlar. Toplumun ruhunu, hakikate olan inancını tüketiyorlar.
2. Doğayı Tüketen Ateş:
Hırs ve kısa vadeli kazanç uğruna ormanları, denizleri, hayvanları yok ediyorlar. Bizi besleyen, nefes aldıran dünyayı ateşe veriyorlar.
3. Umudu Yakan Ateş:
Adaletsizlik, liyakatsizlik ve umursamazlıkla insanların hayallerini, inancını yakıyorlar. En çok da sessizlerin sesini boğuyorlar. Bu ateşler büyüdükçe umutsuzluk dumanı her yeri sarıyor.
Ama o dumanın içinde hâlâ karıncalar var… Ve onlar, vazifelerinin başında. Bugünün karıncaları, gösteriş peşinde değildir. Onlar, en sessiz anlarda bile vicdanlarının sesini dinlerler.
Uzak bir köydeki öğrencisine kitap ulaştıran öğretmen, sosyal medyada linç kalabalığına karşı tek başına doğruyu savunan genç, yorgunluğuna rağmen hastasına şefkatle dokunan sağlık çalışanı, komşusunun kapısına gizlice erzak bırakan sıradan insan… Hepsi o karıncaların soyundandır.
Taşıdıkları su, sadece su değildir; merhametin, dayanışmanın ve insanlık onurunun sembolüdür. Bu damlalar birleşir; ve insanlığın tamamen küle dönmesini engeller. Belki tek bir damla koca bir yangını söndüremez. Ama o damlalar birleşir. Ve bir araya geldiklerinde insanlığın vicdanını yeniden yeşertir.
Tarih bize hep aynı gerçeği fısıldar: Zalimlerin tahtları devrilir. Ateşleri söner. Ama o ateşe karşı su taşıyanların izleri kalır.
Bugün hepimiz bir karar anındayız. Çevrende hangi ateşler yanıyor? Ve sen, elindeki o minicik damlayla hangi tarafa yürüyorsun? Çünkü ateşler elbet söner. Ama su taşıyanların hikâyesi hiç bitmez.