Pozitif sonuçlar, olumlu inançla ve güzel sözlerle gelir. Hayata hep böyle baktım ben… Yakın çevrem bilir; küçük detaylarla mutlu olur, bir gülümsemede, bir kokuda, bir ışık oyununda güzelliği yakalamayı severim. Çünkü güzellik her zaman büyük şeylerde saklı değildir; bazen sabahın sessizliğinde, bazen bir çocuğun kahkahasında gizlidir.
Geçenlerde bir videoda bir kadın şöyle sitem ediyordu:
“Mutluluk o kadar kolay mı? Komşum çiçeği açmış diye mutlu oluyor. Yarın koparacağım o çiçeği, mutlu olmak öyle kolay mı?”
Ne acı, değil mi? Bir başkasının neşesini, kendi karanlığına tehdit sayan bir ruh hâli… Kendi mutsuzluğunun ağırlığını, başkasının gülümsemesine yükleyen bir bakış… Oysa mutluluk, aranacak bir nesne değil; hissedilecek bir hâl, büyütülecek bir iç ışık. Ve bu ışığı kimse bizden alamaz, yeter ki biz onu söndürmeyelim.
Kimse sizden yapay bir “her şey yolunda” tavrı beklemiyor. Ama hayatın güzel yanlarını da, dillerimize yapışan olumsuzluklar kadar konuşmanın, anlatmanın zamanı geldi. Acıyı süsleyerek anlatmak, insanların size üzülmesini ya da acımasını sağlamak… ne kazandırır? Üzüntüyü çoğaltmak mı, yoksa kendini kurban rolünde oyalamak mı?
Oysa güzeli dile getirmek, umutlu bir sözü paylaşmak, tıpkı bir bahçeye tohum serpmiş gibi ruhu yeşertir. Söz, büyür. Enerji, dönüşür. Ve siz, kendi bahçenizde filizlenirsiniz.
Unutmayın; bataklıkta dolaşan bir ayakkabının size getireceği tek şey çamurdur. Kendinize inanın. Mutlu olmayı hak ettiğinize inanın. Bahaneleri bırakın, deneyin. Denemenin büyüsünü yaşayın. Çabanızı takdir edin, kendinizi sevin, hayatınızı sevin.
Çünkü yaşadığınız her şey, sizi bir yola götürüyor. Ve o yolun yönünü belirleyen, sadece sizsiniz; düşüncelerinizle, sözlerinizle, niyetinizle.
Zorluklar güçlü yanınızı ortaya çıkarır; kolaylıklar ise o güçlü yanınıza hayatı sevmeyi öğretir. Ve bazen, tüm güzellikleriyle yaşamak dediğimiz şey… sadece içimizde “güzel olacak” diyebilmektir.
















